Tayfun MARO
Kahrolsun toplumsallık!
30 Temmuz 2014 Çarşamba

“Nereye dönsem toplum! Kıskıvrak toplumsalım…” Anti otoriter bir metinde böyle yazmıştım.
Topluluklar halinde yaşarken, yönetme ve yönetilme ilişkisinin sistemleşmesiyle toplumsal yaşam zuhur edince, edindiğimiz efendilere itaat etmeyi öğrendik, muktedirler tarafından yönetilmeyi benimsedik, merak saikiyle büyücülerden bilim insanı çıkardık, kısacası uygarlıklaştık.
Kamusal gözaltında günlük hayatımız beyhude bir koşuşmaca… Hepimiz sistemin gönüllü köleleriyiz.
 
Yasalar neye yarar? Adalet dağıtmaya… Olmayan şey nasıl dağıtılır? Dağıtılmaz, dağıtıldığı varsayılır. Yasaların asli işlevi, devleti halktan korumaktır. Devlet aygıtını ele geçiren muktedirler, devleti yasalarla koruma altına almışlardır. Devlet, Efendilerindir…
Devlet ne işe yarar? Efendilerin halkı zapturapt altında tutmasına yarar; Bürokrasisiyle, askeriyle, polisiyle, mahkemeleriyle, okullarıyla, iş yerleriyle, yollarıyla, hapishaneleriyle, telekomünikasyonuyla, internetiyle, televizyonuyla…
Kontrol manyağı yönetenlerin bütün derdi, biz gönüllü kölelerin yaşam boyu her anını bilmektir. Mesela bir insan 80 yıl yaşayacaksa, o seksen yılı nasıl geçireceği belli sayıda seçeneklerle sınırlandırılmıştır; Okula git! Meslek sahibi ol! İşe gir! Evlen! Çocuk sahibi ol! Ev al, araba al, borçlan! Kredi kartı kullan! Her ay, elektrik, su, telefon, internet faturalarını öde! Okul taksidini, kredi taksitlerini, vergileri, sigorta primlerini öde! Isınma giderlerini, apartman aidatını öde! Kalan paranla da beslenebilirsin… Kitap, gazete alabilirsin… Sinemaya, tiyatroya, konsere gidebilirsin…
Böyle bir hayatın önünüze koyduğu fatura, yaşamanın bedelidir. Bu bedel, uyumak dışında, bütün anlarınızı parsellemiştir. Öleceğiniz ana dek hayatınız sistemin işgali altındadır.
 
Modernite, bilinebilirliğin ve kesinliklerin toplumsal yaşamı örgütlemesidir. Mekânlara kapatılmış hayatlardır. Bilmenin, merakın paranoyaya dönüşmesine modernitede tanık olduk.
Şimdi postmodern zamanlardayız, müphem olanın hayatımıza ağır aksak girişine tanık oluyoruz. Bununla birlikte, bilinebilirliğin yadsındığı, belirsizin biliminin öne çıktığı bu zamanda, nasıl bir paradoks ise, devlet, hayatımızın en küçük ayrıntılarına kadar içimizdedir.
Devletin yanı sıra, mahalle baskısı kıvamında süren büyük gözaltı, toplum-devlet işbirliğine dayanır. Kamusal yaşamda devletin, özel yaşamda hem devletin hem de toplumun gözaltında tuttuğu Ben, kendisine yabancılaşmıştır.
Müphem kavramı koruyucu kalkan gibi… İnsanın kendini buharlaştırası geliyor.
Toplumsallık, hiyerarşik toplumdan neşet ettiği ölçüde insanı sisteme tutsak etmiştir. Yönetilmek için kurallar koyan insan, o kuralların tutsağıdır. O kurallar, o yasalar her ne işe yarıyorsa, bugün, yeryüzünde yaşayan 7 milyar insanın beş milyarı dünya nimetlerinden yoksun yaşıyor.
 
Bu uygarlığı biz kurduk ve şimdi altında eziliyoruz. Barınmak ve beslenmek gibi en temel ihtiyaçlarımızı dahi karşılamak için Efendiye ihtiyacımız var.
Devlete adanmış hayatlarımız kamusal alanın o melun çarkları arasında parça parça olurken ve kimliğimiz vatandaşlık numarasından ibaret iken, Efendilerden özgürlük ve insan hakları talep etmek, tam da çıkışsızlığın ifadesi oluyor; Değil mi ki devletin barkodladığı mallarıyız…
 
Biricik olma hali toplumun yüce ideallerine feda edildiği sürece insanın doğuştan sahip olduğu özgürlük ve haklarının sosyal yaşamdaki varlığı kuşkuludur.
Sahip olayım derken peşinden sürüklendiği hakları, burnunun ucuna sarkıtılmış havuç gibi hep önde giderken, özgürlüğün o koşullarda yaşanamayacağını anlamaya bir ömür yetmiyor.
Toplumsallaşmak, doğal hak ve özgürlüklerden bir tür vazgeçiştir. Bu vazgeçişin bedeli, uygarlıktır.
Doğal yaşamdan uzaklaştırırken insanı egosuyla da sorunlu hale getiren toplumsal yaşam, tepemize diktiği süper egoyu kutsar ki, Ben, insan benliğinin derinliklerinde sürgit tutsak kalsın.

Ben’i bana yasaklayan toplumsallığı hiç sevemedim.

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Bir Batı hikayesi
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Çoban ateşini 'topuklu' yaktı!
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Saltanat ve yağma kurumu olarak belediyeler...
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Onlar hayatın düşmanıdırlar sevgilim…
Muhittin AKBEL
Muhittin AKBEL
Analar ne yiğitler doğurmuş!
Çağdaş ÖZGÜN
Çağdaş ÖZGÜN
Fotoğraf: İnsanlığımızı yitirirken soytarıya mı dönüşüyoruz?
Kemal ARI
Kemal ARI
Atatürk'ü anlamak...
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Göztepe gün sayıyor!
İhsan Özbelge ÖZDURAN
İhsan Özbelge ÖZDURAN
Aklıma 'Doğan Kardeş' geliverince… 
Kemal ANADOL
Kemal ANADOL
Sandık tartışması...
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva