Tayfun MARO
İnsanın değeri nedir?
9 Ekim 2012 Salı

“Kaç paralık adamsın?” “Her insanın bir fiyatı vardır!” “Paran kadar konuş!”
Günlük hayatta insana değer biçmek için sıkça kullanıldığına tanık olduğumuz ölçütlerden bazılarıdır bunlar.
Kendi değerini parayla ölçecek kertede aşağılığın da aşağılığı bir konumu kendine uygun görebilen insana, insanın değerine dair ne söylenebilir?
Kapitalist sistemin metalaştırdığı insana insanın değerinden söz etmenin son derece sıkıntılı bir durum olduğunun farkındayım.
Ne ki, böylesi keyif kaçırıcı konuları yazmak benim gibi insanların üstüne vazife (!) olduğundan, bu can sıkıcı ve oldukça çetrefil meseleye dair yazmayı görev bildim.
 
İnsan akıl ve vicdanla donatılmıştır. Dolayısıyla, insanın değerini, insan türünün diğer canlılar arasındaki özel yeri olarak anlamak mümkündür.
‘İnsan onuru’, insanın değerinin farkındalığına işaret eder ve insanın nesnel değerinin öznel karşılığıdır.
Her insan, yapısal olanaklarını gerçekleştirebilecek şekilde muamele görmeyi hak eder.
 
İnsanı değerli yapan, aynı zamanda onu akıl ve vicdanla donatandır. Ancak bunu bir yaratılış sorunu olarak gören ve dolayısıyla bunlardan yoksunluğunu kendi dışında bir iradeye bağlayan anlayışın böyle bir mazeretin ardına gizlenmesine izin vermek, insanın değeri gibi son derece kritik bir konuyu bütünüyle içinden çıkılmaz hale getirebildiği gibi, ahlaki kaygıların da ortadan kalkmasına yol açabilmektedir. Örneğin, ‘sadece Allah’a hesap vermek’ böylesi bir kaçışın tezahürüdür.
 
İnsan hakları, insanlığın tarihe getirdiği bir fikir, bir düşünce olarak insanın doğal olanaklarını ve etik olanaklarını gerçekleştirmesinin koşullarına ilişkin talepler getiren ilkelerdir.
İnsanın olanakları ile doğrudan ilgili insan hakları, kişinin güvenliğine ilişkin talepler ve temel özgürlüklerdir.
İnsanın olanaklarını geliştirmesi için gerekli görülen önkoşulları kapsayan insan hakları ise, sağlık, beslenme, eğitim, çalışma gibi haklarıdır.
Devlet, birinci türden hakların çiğnenmesini önlemekle yükümlüdür. Düşünce ve kanaat özgürlüğü bu tür haklardandır. “Temel özgürlükler” bu tür kişi haklarının yasal güvenceleridir.
İkinci grupta yer alan ve her kişiye insan olarak olanaklarını geliştirebilmesini sağlayan önkoşullara ilişkin -sağlık, eğitim gibi- talepler, hukuksal düzenlemeler ve siyasal kararlarla güvence altına alınır. Devletin kişilere tanıdığı bu ikinci gruptaki haklar; sosyal, siyasal, ekonomik haklar ve kamu kurumları aracılığıyla korunabilirler.
 
İnsan değerine ve insan haklarına dair bu açıklamaların ışığında “laiklik nedir?” diye sorduğumuzda; laiklikten dinsizlik veya dinlilik anlamları çıkarmanın anlamsızlığı görülür. Çünkü belirli bir dine mensup olan kişiler aidiyetleri itibarıyla din grupları oluştururlar; fakat aynı zamanda yeryüzündeki her kişi bir devletin yurttaşıdır. Bir başka deyişle, yurttaşlık, bir kişinin devletle ilişkisini ifade ederken; dinlilik-dinsizlik, kişilerin bir inanç sistemine ilgilerini ifade ediyor.
Her din, tarihsel olarak belirli bir öğretiden ve ahlak sisteminden oluşur.
Ahlak sistemleri kişilere neyin iyi neyin kötü olduğunu söyler. Grup içinde, yapılması ve yapılmaması gerekenleri öğretir. Bunlar bir grupta geçerli kılınmış norm bütünleridir.
Laiklik ise, bir devlette hukuksal ilişkilerin düzenlenmesiyle ilgili bir ilkedir. Ve herhangi bir ahlak sisteminde yer alabilecek türden bir ilke değildir. Toplumsal-hukuksal ilişkileri belirler.
Sonuç olarak, laiklik ilkesi, bir devlet örgütlenmesini ve işleyişini nelerin belirlememesi; sekülarizm (çağdaşlaştırma) ise, nelerin belirlemesi gerektiğini söyler. Çağın oluşturduğu fikirler böyle söylüyor.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda, önce laiklik ilkesini getiren, ardından da “çağdaş uygarlık düzeyi”ni hedef gösteren Atatürk, çağdaşlık ile laiklik ilkesi arasındaki ilişkinin farkındaydı.
Kamusal yaşamda insan haklarından söz etmek ancak laiklik ilkesiyle mümkündür.
Kültür normlarına ve grup haklarına dayandırılan insan hakları anlayışıyla devlet-yurttaş ilişkisi oluşturmak ve kamusal alanı herkes için yaşanır kılmak olanaksız.
 
Din ve etnisite gruplarının talep ettikleri insan hakları, insan hakları katalogunda tuttuğu yer itibarıyla, temel insan hakları olarak anlaşılmaz.
Grup haklarının kişi haklarının üstüne çıkması veya bu hakları belirlemesi, insan hakları kavramını bulanıklaştırır.
İnsanın değeri, insan haklarını gerektirir ve bu değer, teolojik mülahazaların konusu değildir.

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Serdar DEĞİRMENCİ
Serdar DEĞİRMENCİ
Sonbahar
Dr. Hakan TARTAN
Dr. Hakan TARTAN
Başıboş canileri toplamak!
Rifat ÖZER
Rifat ÖZER
Bu da geçer
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Yemek kitabı değil Kültürel Miras!
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
İşte 'gülen' ilk fotoğrafı!
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Son nefeste Göztepe!
Cumhur BULUT
Cumhur BULUT
Townç Sowyer'in maceraları
Neşe ÖNEN
Neşe ÖNEN
Dün ve Bugün Türkiye (9) 'Bizim radyo tiyatrolarımız vardı'
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Bektaşi Devleti tartışmaları!
Ender ALDANMAZ
Ender ALDANMAZ
Parti tabanı Özel’den kopuyor mu?
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva