Nedim ATİLLA
İklim krizi ve ruh sağlığımız
4 Temmuz 2023 Salı

Bu yaz İzmir’de en çok konuşulan mevzuların başında sivrisinekler geliyor. Ne oldu da sayılar böyle arttı.

Cevabını Prof. Dr. Enver Durmuşoğlu vermiş ve iklim krizini işaret etmiş:

Türkiye genelinde ve özellikle kıyı kesimlerde sivrisinek artışını değerlendiren Zirai Mücadele İlaçları Üreticileri Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. Enver Durmuşoğlu Büyükşehir’in larva döneminde yaptığı mücadele çalışmalarının doğru ve etkin bir yöntem olduğunu söylemiş. Durmuşoğlu, yoğun popülasyon söz konusu olduğunda bunu kırmak için ergin sivrisinek ve karasinek mücadelesinin de önemli olduğunu dile getirmiş.

Ne kadar önemli değil mi?

Sivirsinekler gerçekten sinir bozucu yaratıklar. Benim gibi ağustos böceklerine bile katlanamayanlar için durum daha da korkunç… Ağustos böceğinden ya da sivrisinekten etkilenen insanların daha öfkeli olduklarının da çokça tanığıyım.

Öyleyse şimdi iklim krizi ve ruh sağlığımızı değerlendirme zamanı. Psikolog ve psikiyatrist arkadaşlarımla konuştum ve bu yazıyı kaleme aldım. İklim değişikliğiyle ilgili artan haberler ve yaşanan doğal felaketler, birçok insanın duygusal ve ruhsal sağlığını etkiliyor. Bu tür olaylar, bireylerde çaresizlik, endişe ve moral bozukluğu gibi duygusal tepkilere neden oluyor.

NASA’nın topladığı veriler, iklim değişikliğinin etkilerinin giderek arttığını gösteriyor, küreselleşmiş dünyada yükselen deniz seviyeleri ve aşırı hava olaylarının olumsuz etkileri ciddi endişelere yol açıyor. Aklıbaşında insanlar, bu durumun bireysel ve küresel düzeyde ciddi sonuçları olabileceğinin farkında. Bireyler, çevresel etkileri azaltmak için kişisel olarak yapabilecekleri adımları atabilir ve toplumda farkındalık yaratmak için çaba sarf edebilir. Kişisel sosyal sorumluluk yani! Ayrıca, iklim değişikliği ile mücadele için hükümetler, STK’lar ve toplumun birlikte çalışması önemli.

Birleşmiş Milletler tarafından 2021’de yapılan İklim Araştırmasına göre, insanların yüzde 64’ü iklim değişikliğinin küresel bir acil durum olduğunu düşünüyor. Aynı çalışma ayrıca, yanıt verenlerin yüzde 54’ünün doğal kaynakların daha fazla korunmasına yönelik çağrıları desteklediğini ve insanların yüzde 50’sinin artık daha fazla finansmanın yeşil enerjiye yönlendirilmesi gerektiğine inandığını ortaya koyuyor.

Ama tersine okumak da mümkün bu sonuçları. İnsanların yüzde 36’sı iklim krizine inanmıyor, inananların yüzde 46’sı doğal kaynakların korunması için kılını kıpırdatmayabilir, yine iklim krizine inansa bile yüzde 50’si yeşil enerjiye finansman ayırmaktan yana değil.

Uzman dostların ifade ettiği gibi, duyarlı insanlar sık sık kötü haberlerle, kadercilikle ve eylemsizlikle ilgili bir kısır döngü içinde sıkışmış hissediyor kendilerini… Aslında sürdürülebilirlik çabaları, insanların ruh sağlığını ve genel refahını iyileştirebilir. Sürdürülebilirlik çabalarına katılmak ve çevresel sorunlarla ilgili aktif bir rol oynamak, duyarlı bireylerin hissettiği çaresizlik duygusunu azaltabilir. Bu tür eylemler, insanlara daha fazla kontrol hissi verir ve kendilerini etkili bir şekilde katkıda bulunuyor olduklarını hissettirebilir. Bu da ruh sağlığını ve genel refahı olumlu yönde etkileyebilir.

Ayrıca, sürdürülebilirlik çabaları toplumsal bir bağlamda gerçekleştirildiğinde, insanlar arasında dayanışma, işbirliği ve pozitif etkileşimlerin artmasına yardımcı olabilir. Bu da duygusal destek ve topluluk bağlarının güçlenmesine katkıda bulunabilir.

İklim kaygısı, genel olarak “çevresel felaketten kronik bir korku” olarak tanımlanıyor ve özellikle hükümetlerin eylemsizliğinden endişe duyan gençler arasında daha yaygın. İklimle ilgili endişeler, insanların diğer yaşamsal sorunlarla başa çıkma becerilerini olumsuz yönde etkileyebiliyor. Bu nedenle, iklimle ilgili korkular, ruh sağlığının hızla bozulmasına dönüşebiliyor.

İklim değişikliği ve ruh sağlığı arasındaki bağlantıyı anlamak ve bireylerin ve toplumların bu zorluğa uyum sağlamasına yardımcı olmak önemli. İklim değişikliğiyle mücadele etmek için dayanışma, destek ve adımlar atılması, insanların hem iklim sorunlarıyla mücadele etmelerine hem de sağlıklı bir şekilde yaşamalarına yardımcı olabilir. Doğal dünyayla ilgili endişeler insanların hayatlarındaki diğer sorunlarla başa çıkma becerilerini baltalayabileceğinden, iklimle ilgili korkular hızla ruh sağlığının bozulmasına dönüşebiliyor uygar dünyada.

Yıllarca yazdık, söyledik daha sürdürülebilir, çevreye duyarlı bir yaşam tarzı yaşamak, depresyon ve kaygı gibi yaygın durumların bazı semptomlarını hafifletebiliyor, yeşil alanlarda zaman geçirmek sağlığı ve esenliği artırabiliyor.  Ve şimdi tam tersi oluyor.

İklim değişikliğine eşlik eden çevresel bozulma ve ekolojik zarar karşısında çaresiz hissetmek durumundayız. Artan kaygı ve korku durumu, kişinin ruh sağlığına ve esenliğine zarar veriyor.

Bir de karşı görüş var: Ekolojik Ekonomilerde yakın zamanda yayınlanan bir araştırma, iklim kaygısını anlamanın insanların daha dayanıklı bir zihniyet geliştirmesine yardımcı olabileceğini öne sürüyor. Araştırmacılar Christine Wamsler ve Ebba Brink, farkındalık faaliyetleriyle eşleştirildiğinde, iklim farkındalığının “insanları kaderci davranışlardan uzaklaştırabileceğini” öne sürüyor. Dirençli bir zihniyete sahip olan bireyler, ekolojik koruma, yenilenebilir enerji gelişimi ve savunmasız nüfusların korunması gibi önemli konularda daha büyük bir çalışma olasılığına sahip olabilirler.

Sosyal refah

İklim değişikliği, sosyal bağlarımızın zayıflamasına ve geleneksel kurumların parçalanmasına yönelik bir tehdit oluşturmaktadır. Ayrıca, orman yangınları gibi doğal afetler, küresel altyapı ve sosyal hizmetler üzerinde aşırı bir yük oluşturabilmektedir. Özellikle gıda çölleri gibi hizmetlerin yetersiz olduğu bölgelerde yaşayan insanlar, bir iklim felaketi sonrasında özellikle savunmasız hale gelebilirler. Bu durum, temel hizmetlerin ve malzemelerin uzak, kırsal alanlara ulaşımının sınırlı olması nedeniyle ortaya çıkmaktadır.

Sosyal refahın korunması için yeşil alanlara erişimi finanse etmek önemli bir adımdır. Araştırmalar, yeşil alanlarda vakit geçirmenin psikiyatrik bozukluk riskini azaltabileceğini ve stres, kaygı ve depresyon gibi durumların etkisini azaltabileceğini göstermektedir. Bu nedenle, yeşil alanların korunması ve geliştirilmesi, toplumun genel sağlığı ve refahı için önemli bir faktördür. Finansal kaynakların bu amaçla kullanılması, insanların doğayla daha fazla etkileşim kurmasını sağlayarak mental sağlık sorunlarının önlenmesine katkıda bulunabilir.

Dünyada ruh hastası sayısı hızla artıyor. Azalacağına dair de umutlar pek az…

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Türkiye'nin İslam’la sınavı
Neşe ÖNEN
Neşe ÖNEN
Dün ve bugün Türkiye (1)
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Kamu yararı Çeşme Projesi’nin neresinde?
Kemal ANADOL
Kemal ANADOL
12 Eylül ve yeni Anayasa
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
İlk '4' madde neden rahatsız ediyor?
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Atatürk’ün Toprak Kanunu ya da feodalizmin tasfiyesi uğraşısı
Dr. Hakan TARTAN
Dr. Hakan TARTAN
Siber ve milli!
Rifat ÖZER
Rifat ÖZER
Germir bağları
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Müzik ve mandolin
Ayda ÖZEREN
Ayda ÖZEREN
 Narin (İnce) Habercilik ve Medya Etiği
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva