Nedim ATİLLA
Gazi, İzmir çocukları arasında…
10 Kasım 2023 Cuma

12 Nisan 1934. Adı, kendinden evvel salonda, ağızdan ağıza dolaşır dolaşmaz, her şey durdu. Devamlı bir alkış tufanı İzmir Palas’ın salonunu çınlatmaya başladı. Otel kapısından içeri girdikten sonra bu sağanak en heyecanlı şekle döküldü…

Çılgınca yekdiğerine çarpan ellere ağızların “Yaşa büyük Gazi!” sesleri de karıştı. Ve salon artık kalemin ifadelendiremeyeceği bir manzara şeklini aldı. Biraz sonra göründü. Salona girdi ve ağır ağır ilerlemeye başladı. Her adımında, her bakışında selam, duruş ve oturuşunda, suni büyüklere has gururdan eser bile yoktu. Dik fakat çok sevimli iki bakış, samimi, mütebessim fakat demir bir iradenin çerçevelediği bir çehre, biraz dolgun ve kuvvetli, hem çok kuvvetli bir vücut; cepheden biraz saçlarının döküldüğünü, arkadan ağardığını görüyorsunuz.

Fakat o, on yıl evvelkinden daha kuvvetli, on yıl evvelkinden daha pek çok sıhhatlidir. Ve Gazi’nin müstesna şahsiyeti, eş kabul etmez büyüklüğü de buradadır. Büyük dağlar gibi büyük şöhretleri de parça parça yaparak toz haline koyan zaman, yalnız Gazi’nin şöhret ve sevgisinden parçalar koparacağı yerde, ona parçalar ilave etti.

O daima milletin kalbinde eşsiz ve pürüzsüz bir saygı ve sevgiye kavuştu. Bugün daima, dünden daha çok sevildi. Onun varlığı da aynı mukavemeti gösteriyor, yılların ve harikulade büyük vakaların aşındırıcı tesirleri karşısında onun uzvi varlığı demire verilen su gibi, daha kuvvetli ve daha çelikli bir mukavemet kudreti kazanmış bulunuyor.

Gazi’yi hüviyetinin yarattığı nesil içinde ve nesil arasında görmek harikulade bir manzara oldu. Yerine oturur oturmaz, mukavemetsiz bir hücum karşısında kaldı.

Etrafında kurulan kalın insan çemberi içinden, birdenbire fevkalade çevik ve içten gelen bir duygu ile bir çocuk atılıyor, etrafın mani olmasına meydan vermemek için süratle ilerliyor, eline sarılıyor, kucaklıyor, öpüyor, o daha uzaklaşmadan diğeri koşuyor, o da kucaklaşıyor, öpüyor, bütün heyecanıyla, bütün kalbiyle sarılıyordu.

Bunu görenler derin ve anlatılmaz bir heyecan içinde, bir kafesten çıkan bir kuş gibi kendiliğinden atılan, koşan, masaya çıkan bu derin ve tabii çocuk sevgisi karşısında gözleri nemli ve kalpleri heyecanlı duruyor, bakıyor, birer el boğazını sıkıyormuş gibi bir şey söyleyemiyorlardı.

Kalplerin ani hareketleri, öpüş ve kucaklayışlar, çocuktan tatmin etmedi. Sözle de ifade lazımdı, içlerinden biri, bir ok gibi bu çemberden çıktı.

Gazi’nin tam karşısına geçerek sağ elini kaldırarak, heyecandan dalgalanan bir sesle sert ve tiz: - Büyük Gazi !

dedi ve birdenbire kesildi. Heyecan boğazını sıkmıştı. Kalbi göğsünden dışarı çıkmak istiyormuş gibi çarpıyordu. Sonra tekrar Gazi’yi göstererek: - Ben, seni ...

Dedi, tekrar durdu, yüzü kıpkırmızı kesildi ve birdenbire aynı sert sesle: -Çok seviyorum.

Yine durdu ve ikinci defa: -Büyük Gazi !

Aynı keskin sesle: “-Ah seni bir kucaklayabilsem, seni öpebilsem, sakın bu sözlerime darılma” dedi.

Ve sözlerini bitirir bitirmez bir sıçrayışta masa üzerinden bir balık gibi kaydı ve bir kartal gibi sarıldı. Kalbini bu büyük kalbin üstüne koyarak kucakladı, sıktı, öptü, öptü. Sonra, müzik ve küçüklerin dansı başladı. Küçüklerin zeybek oyunları Gazi’nin bütün dikkatini üzerlerine toplamıştı.

***

Çocukların hiçbir hareketi, gezişi, oynayışı, gidiş gelişi bu dikkatten kaçmadı. Oyunun başlangıcından sonuna kadar aynı müşahede projektörü üzerlerinde dolaştı. Oyun bittikten sonra onun eserini ve onun muvaffakıyetini gören her büyük sanatkâr gibi, çehresinde her nazarın okuyabileceği bir tebessüm belirmişti, memnundu.

Sigarasını yaktı ve daha neşeli bir suretle biraz düşündü.

Ne düşünüyordu! Bu anda neler seziyordu? Bu kısa düşünüşte, büyük dimağın içinde neler geçti. Meçhul. Bir şey söylemedi. İhtimal, yarattığı neslin bu taşkın heyecanına diliyle değil, yüzü ve gözleriyle mukabele etmek istedi. Bu yüzün taşıdığı manayı şu suretle ifadelendirmek mümkündü:

- Sizin için çalışıyoruz, sizin için yeni bir cemiyet ve yeni bir hayat kuruyoruz. Bizim çektiğimiz ıstırabı ve yaşadığımız melun hayatı siz görmeyeceksiniz.

***

Bu metni İzmirli saygın gazeteci Asım İsmet Kültür’ün Yeni Asır’da 1935 yılındaki bir yazısından alıntıladım.

Büyük Atatürk’ü bir 10 Kasım’da daha anarken o çocukları düşünüyorum.

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Türkiye'nin İslam’la sınavı
Neşe ÖNEN
Neşe ÖNEN
Dün ve bugün Türkiye (1)
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Kamu yararı Çeşme Projesi’nin neresinde?
Kemal ANADOL
Kemal ANADOL
12 Eylül ve yeni Anayasa
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
İlk '4' madde neden rahatsız ediyor?
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Atatürk’ün Toprak Kanunu ya da feodalizmin tasfiyesi uğraşısı
Dr. Hakan TARTAN
Dr. Hakan TARTAN
Siber ve milli!
Rifat ÖZER
Rifat ÖZER
Germir bağları
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Müzik ve mandolin
Ayda ÖZEREN
Ayda ÖZEREN
 Narin (İnce) Habercilik ve Medya Etiği
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva