Ümit YALDIZ
Erdoğan-Gül çatışması nereye varır, kim kazanır?
31 Ekim 2012 Çarşamba

Cumhuriyet’in 89. yılı kutlamaları için Ankara’da polis barikatının yarılması Türkiye’de yeni bir tartışmanın fitilini ateşledi. Barikatın talimatla kaldırıldığı, talimatın da Cumhurbaşkanı Gül’den verildiği iddiaları üzerine alevlenen tartışmanın adı iki başlılık…
Resepsiyonda Ulus’taki barikatın kaldırılması talimatını siz mi verdiniz sorusunu basın danışmanı Ahmet Sever’i işaret ederek ‘Ahmet’e sorun’ diye yanıtlayan Cumhurbaşkanı Gül’ün 28 Ekim günü Köşk’e davet ettiği Ankara Valisi Alaaddin Yüksel’e ‘esnek olun’ talimatı verdiği doğrulandı.
Parlamenter sistemde yürütmenin başı kabul edilen ancak pratikte daha çok temsil makamı görüntüsünde olan Cumhurbaşkanlığı’nın Başbakan Erdoğan’ın Ulus’taki yürüyüşe ilişkin keskin tavrına rağmen Vali Yüksel’e ‘esnek olun’ talimatı vermesi bile ‘iki başlılık’ tartışmasının başlaması için yeterliydi.
Sonuçta Gül, Ankara Valisi’ne talimat vermiştir.
Barikatı kaldırın demediyse de ‘esnek olun’ ifadesi de yeterince açıktır.
Türkiye’nin yönetim teamüllerinde hükümetin/siyasi iktidarın taraf olduğu meselelerde Cumhurbaşkanı’nın talimat vermesi hem de aksi yönde bir talimat vermesi yoktur.
Dahası yoktu! Yasal açıdan Ordu’nun başkomutanı, yürütmenin de başı olan ve aslında zannedildiğinin aksine geniş yetkilerle donatılan Gül, yaklaşık bir yıldır ‘Çankaya noteri’ olmadığını kanıtlamaya, göstermeye çalışıyor.
Peki, bu noktaya nasıl gelindi?
AK Parti’yi ‘eğilimler koalisyonu’ olarak tanımlayanlar Gül’ün bu koalisyonun önemli bir parçası olduğunu kabul ediyordu.
 
AK Parti’nin kuruluş sürecinde bir dönem görev icabı ‘başbakanlık’ yapsa da teşkilatın gönlünde, kamuoyunun gözünde 2 nolu adam olarak tanımlanan/tescillenen Gül ile Erdoğan arasında yıllara dayanan dostluğun, yoldaşlığın yanında gizli bir rekabetin olduğu da sır değildi. Bu rekabet gerek seçim süreçlerinde aday tespitlerinde gerek kabinenin teşekkülünde gerekse de bürokrat atamalarında ziyadesiyle hissediliyordu.
İzmir’e ele aldığımızda Gül’e yakın ekiplerin bürokrat tercihleri, aday tercihleri hemen kendini belli ediyor, kimin Gül’e kimin Erdoğan’a yakın siyaset yaptığı biliniyordu.
İzmir Teşkilatının çok iyi bildiği Mehmet Tekelioğlu-Nükhet Hotar kavgasının temelinde de aslında gizli bir Erdoğan-Gül cepheleşmesi vardı. Hatta Hotar’ın yeniden Genel Başkan Yardımcısı yapılmasında bu faktörün etkisi…
*
Teşkilat düzeyinde yaşanan, kamuoyuna çok az ya da hiç yansımayan bu rekabetin açığa çıkma anına gelince… Aslında ilk emare 2010 yılı referandumunda ortaya çıktı.
Gül ve Gül’e yakın parti kurmaylarının başlarda ‘yetmez amacılar’ gibi davrandığı süreç ilerledikçe Pensilvanya ile birlikte tutum değişikliğine gitmelerinin arka planı incelendiğinde yineden dizayn edilecek yüksek yargıda koltuk kavgasına tutuştukları konuşuldu.
Bir ara ‘kritik’ bir noktaya gelen referandum düğümünün çözülmesi için Gül’ün ve de Pensilvanya’nın açık desteğini almak zorunda kalan Erdoğan’ın HSYK başta olmak üzere Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay gibi kurumların yeniden yapılanması sürecinde ciddi tavizler verdiği tahmin ediliyordu.
Sonuçta muhalefet tarafından ‘Çankaya noteri’ olarak nitelendirilen Gül, yavaş yavaş devlet kurumlarındaki etkisini genişleterek (YÖK başta olmak üzere) Erdoğan ve arkadaşlarına karşı önemli direnç merkezlerinden birini yaratma yolunda ilerliyordu.
Dönemin İçişleri Bakanı Beşir Atalay’la birlikte başlattıkları ‘Kürt Açılımı’ Habur rezaleti ve Oslo görüşmeleri gibi yol kazalarıyla kesintiye uğramış olsa da süreç içinde yaptığı temaslar, attığı tweetler, verdiği demeçlerle Gül, yürütmede aktif bir rolü olduğunu göstermeye çalışıyordu.
İngiltere Kraliçesi’nin davetiyle Saray’da beş çayı partisi, Bolu Dağı tatilinden gönderdiği ‘yılın ilk karı’ fotoğrafı, bir gece ansızın gittiği Hakkari’de TSK’ya yönelik şok denetimler ve moral ziyaretleri aklımda kalanlardan…
Türkiye’nin içinde bulunduğu konjonktür dikkatle okunduğunda Erdoğan’ın ‘One Minute’ çıkışıyla beraber bir dönem ‘eş başkanı’ olduğu BOB’un da bu projeyi destekleyen yapıların da desteğini kaybetmeye başladığı görülebilir. Eğer Türkiye’nin iç siyasetine uluslar arası müdahaleden söz edebiliyorsak malum güçlerin Erdoğan’a alternatif bir isim arayışında olduğunu da doğal karşılamamız gerekir. Bu ismi önce muhalefette arayan ama bulduklarıyla tatmin olamayan yapıların içeriden bir arayışa geçmesi kadar da normal bir şey olamaz.  
Sonuç itibariyle bugün İngiliz, ABD gazetelerinde neredeyse her hafta yayınlanan makalelerin satır aralarını doğru okuduğumuzda Gül-Erdoğan çatışmasının ne amaçla kaşındığını ve nereye gittiğini görebiliriz.
Gül’ü ‘ılımlı, demokrat’ bir kimlik olarak tanımlayan yabancı medya, Erdoğan’ın hırçın tavırlarının altını çizerek 2014 sürecinde olası bir kırılma anında kimin yanında duracaklarına ilişkin de önemli bir ipucu veriyorlar aslında. Ve Gül’ün süreç müttefiki olarak Pensilvanya’yı da tüm bu senaryolarda unutmamak gerekiyor.
 
Bugün iki başlılık olarak tanımlanan tartışmaya geri dönersek;
Görünüşte tartışmanın fitilini ateşleyen Gül’ün görev süresine ilişkin muammayı ortadan kaldırırken bir daha aday olmasını yasal açıdan imkansız kılan yasal düzenlemeydi.
CHP’nin başvurusuyla Anayasa Mahkemesi’nden dönen o düzenleme sonrası Gül, suskunluğunu fena bozdu. Hem de neredeyse hiç konuşmadan… Yani ‘barikat’ tartışmasında gazetecilere işaret ettiği Ahmet (Sever) üzerinden… Sever şok röportajında Cumhurbaşkanı Gül’ün ‘adaylığının engellenmesine’ne denli bozulduğu/üzüldüğü ortaya koyuyordu.  
Teamüllerin aksine Cumhurbaşkanı adına basın danışmanının konuşması ortamı ve Erdoğan’ı gerse de Gül’ün bu adımı düşünerek attığı konusunda hemen herkes hemfikirdi.

Yine siyasi iktidara mal edilen İzmir Büyükşehir Davası’nın 2. duruşması öncesi Gül’ün sürpriz çıkışını da bir kenara not etmekte yarar var. Erdoğan ve arkadaşlarının genelde ‘suskun kalmayı’ yeğlediği davayı ‘içi boş’ olarak tanımlayan ve operasyonları yürüten özel yetkili savcıları hedef alan Gül’ün bu hamlesi son dönem sık rastladığımız ‘öteki yüzde 50’ye’ gönderilen ilk öpücüktü.

Ve Erdoğan-Gül çatışmasının ilk kez doruğa çıktığı an… TBMM’nin açılışında meclis çatısı altında soğuk rüzgarlar estiren 6-5 maddelik ültimatom gibi uyarıları. Tutuklu vekiller, basın özgürlüğü, başkanlık sistemi, Kürt açılımı, ekonomi ve dış politika alanında Erdoğan ve arkadaşlarında soğuk duş etkisi yapan sözler, Başbakan’ın 24 saat önce yaptığı ve en az 10-15 gün yazılır/yorumlanır denilen kongre konuşmasını manşetlerden indirmeye yetiyordu.
Erdoğan’ın ilk kez ‘Cumhurbaşkanıyla aynı şeyi düşünmüyoruz, fikir ayrılığımız var’ demek zorunda kaldığı o konuşmayı canlı olarak dinleme fırsatım oldu. Ve kürsüde AK Partilerden çok CHP’nin, MHP’nin hatta BDP’nin alkışladığı bir cumhurbaşkanı figürü görmek doğrusu şaşırtıcı ve de düşündürücüydü. Aslında olanlar olacakların da habercisiydi.
Sonrasında erken yerel seçim talebine ilişkin anayasa değişikliği sürecinde verilen firelerde de aynı senaryonun etkisi vardı. ’Köşk ve köşke yakın simalar seçimlerin erkene alınmasını istemiyor’ dendi kulislerde. Zaten ‘veto’ karanından sonra Gül’ün yaptığı 3-4 satırlık resmi açıklamanın satır aralarında yer alan ‘içerikten yoksun düzenleme’ ibaresi yaşananları açıklamaya yetiyordu.

Özetle; yakın zamana kadar birbirlerine ‘dostum/kardeşim’ diye hitap eden Erdoğan-Gül uzaklaşıyor. Hem de fersah fersah! Ve bu çatışma artık herkesin görebileceği bir şiddette yaşanıyor. Barikat krizinden sonra başlayan ‘iki başlılık’ tartışmasının özünde de yukarıda özetlemeye çalıştığım süreç var tabi ki.

Peki, şimdi ne olacak? Erdoğan’la uzaklaşmak hatta ‘anti Erdoğan’ rolüne bürünmek Gül’ü bir dönem daha Köşk’te tutabilir mi? Ya da Gül, Türkiye’nin ilk seçilmiş Cumhurbaşkanı olabilir mi?
Şu an yaratılan imajlara baktığımızda Gül’ün Köşk’e daha yakın olduğunu söyleyebiliriz.
Yaratılan imajdan kastım şu: Bir yanda demokrat, ılımlı, muhafazakâr görünümlü Cumhurbaşkanı, öbür yanda hırçın, kavgacı, dediğim-dedikçi bir Başbakan…
Ya da bir yanda 6 yıldır planlı, programlı bir şekilde adım adım ilerleyen Gül, öbür yanda 10 yıldır ülkenin ‘yürütme’ yükünü omuzlarında taşıyan, yıpranan, yorulan Erdoğan…

Barikat krizi üzerinden iki ismin son imajını sorguladığımızsa ise;
Bir yanda ellerinde bayraklarla Ata’sına yürümek isteyen cumhurun önüne barikat çeken, onlara biber gazı sıktıran, tekme attıran dahası bu görüntüyü savunan Başbakan…
Öbür yanda Ulus’taki gerginliği ortadan kaldıran Vali’ye ‘esnek olun’ talimatı veren esnek, yumuşak/ılımlı hatta demokrat bir Cumhurbaşkanı…

CHP’lilerden sadece ‘alkış’ değil oy almayı da düşünen hatta ‘Kürt Açılımının mimarı’ olarak Doğu/Güneydoğu Anadolu’ya da el sallayan, başörtülü eşiyle devlet töreni düzenleyerek muhafazakâr kesimin de gönlünü fetheden ‘itidalli, normal’ bir Cumhurbaşkanı…

Ortaya çıkan ya da yaratılan fotoğraf bu şekilde…
Ama bazen fotoğraf ile gerçek arasında ciddi farklar olabilir. Gül’ün epey bir süredir tribünlere dahası öteki yüzde 50’ye oynadığı aşikâr. Hani balkon konuşmalarında Erdoğan’ın ‘Sizin de başbakanınız olacağım’ dediği ama ‘balkonda kalan’ öteki yüzde 50’den söz ediyorum. Beni şaşırtan Erdoğan gibi usta bir politikacının tüm bunları görememesi…
İki isim arasındaki en büyük fark da aslında burada…
Erdoğan ‘olduğu gibi görünen’ bir isim…
Tabi ki planlı ama kavgayı çoğunlukla açıktan veriyor. Erdoğan’ın hangi olaydan sonra nasıl bir tepki vereceğini öngörebiliyoruz.  
Kasımpaşa’dan hatta Karadeniz’den aldığı genetik kodların da etkisiyle hırçın, mücadelesi ve de kavgacı…
Belki de en zayıf olduğu nokta burası… Belki de rahatlıkla tongaya düşebiliyor bu yüzden. İktidar hırsı, yorgunluk, yılların getirdiği yıpranmışlıkla refleksleri biraz zayıflamış görünüyor Erdoğan’ın. Bir dönem ülkesini, komşu ülkeleri, partisini hatta rakip partileri bile yöneten aklın yerinde bugün adeta yeller esiyor.
Keskin sirke misali küpüne zarar vermeye başladı.
Başta açılımlar, tırmanan terör, Ortadoğu ve ülkedeki gerginlikleri iyi yönetememeye başladı.  

Cumhurbaşkanı Gül ise daha planlı… Usta bir satranç oyuncusu gibi… Sözünü tartarak adımını bilerek atıyor.
’Taç giyen baş akıllanır’ sözü ne kadar bu örnekle örtüşür bilemem.
Lakin Gül’ün oldukça akıllı adımlar attığı ortada… Oynuyor, tahkiye yapıyor diyorlar. Oynuyorsa da iyi oynuyor. Hakkını vermek lazım…
Ve barikat krizine yönelik son açıklaması üzerinden iki başlılık tartışmasına nokta koyacak olursak;
Belki de ikili arasındaki bardağı taşıran son damla bu açıklama olabilir.
’Barikatları kaldırın talimatlarını ben vermedim, Cumhurbaşkanı’nın da verdiğini sanmıyorum. Biz bugünlere iki başlılıkla gelmedik, bundan sonra da (iki başlılıkla) bir yere varamayız’ diyen Erdoğan’a yanıt…
İlk açıklamayı ‘Ahmet’e (Sever) yaptıran Gül, suskunluğunu beklediğim gibi bozdu.
Yetkinin kimde olduğu Anayasa’da ve yasalarda belirtilmiştir’ diyerek.
Bunun anlamı ne peki?
Yürütmenin başı Anayasa’da ve yasada benim dedi Gül…
‘Yani iki başlılık yok, tek baş var, o da benim’ demeye çalıştı. 
Kime? Kendisini eliyle o koltuğa oturtan Erdoğan’a…
Başbakan Erdoğan bu sözleri Ahmet Necdet Sezer’den bile duymamıştı muhtemelen…
Ve gelinen noktada Sezer’i mumla aramaya başladığı da söylenebilir.
Bir dönem Çankaya noteri olmakla eleştirilen Gül’ün geldiği noktadan gideceği noktayı görmemek olmaz.
Gül, son süreçte ‘tribün’ hamleleriyle 2014’te yeniden adaylığa sinyal yakıyordu. Barikat krizi ve iki başlılık tartışmasıyla birlikte sinyal bana göre yeşil ışığa döndü.
Geriye ‘gaza basmak’ kaldı. Erdoğan ile Gül’ü yani iki eski dostu artık iki yeni rakip olarak tanımlayabiliriz. Kıyasıya çarpışacak iki yeni rakip!
Derin kulisler Gül’ün tüm bu hamlelerden sonuç alamaması halinde partinin başına gelmeye razı olacağını gösteriyor. Eğer olan bitenden sonra partinin başına da getirilmek istenmezse bu işin ayrı bir parti kurmaya kadar varabileceğini, Pensilvanya-Gül ittifakının böyle bir hamleye de hazırlıklı olduğunu savunanlar var.
İster iktidar hırsı deyin ister kontrol edilemez ego…
Sonuçta tarihimizde onlarca örneğini gördüğümüz taht/post kavgasının bir benzerine şahit oluyoruz bugün. Padişahlara kendi çocuklarını boğdurtan, kardeşi kardeşe kırdırtan taht kavgası açıkça Türkiye’nin seçilmiş bir Cumhurbaşkanı olmak için veriliyor.
Hem de eşkere… Herkesin duyacağı şiddette!

Ve son soru: Bu çatışmayı kim kazanır?
Erdoğan’ın 10 yıl önceki gücünde olmadığı açıkça görülüyor. AB ile yollar çoktan ayrıldı, rotayı çevirdiğimiz Arap dünyası kan gölüne döndü. ABD desen öz evladı İsrail’e kafa tutan Erdoğan’ı süpürüp atmayı çoktan planlamış olabilir.
Ya da Türkiye’de ‘ılımlı İslam’ isteyen ABD için Pensilvanya’nın müttefiki Gül daha sağlıklı bir model olabilir.
Erdoğan’ın tutunacağı tek bir dal var. O da bağrından çıktığı, gergin olmadığı zaman dilini çok iyi konuştuğu Türk halkı. Yani ona 3 kez üst üste tek başına iktidar olma şerefini veren halk. Peki, Halk memnun mu?

Üste gelen zamlar, azıtan terör…
Üstüne Cumhuriyet gibi çok hassas bir konu üzerinden başlayan ve iyi yönetilemeyen kriz… Dahası tutunacak tek dalını kendi eliyle kesiyor Başbakan Erdoğan. Bir an önce önlem almaz ve bir şeyler yapmazsa tribünlere oynayan yoldaşı Gül bu yarışı kazanmaya çok yakın…

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
Toplam 6 yorum var, 6 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
LİSTE 1 Kasım 2012 Perşembe 10:12

"PENSİLVANYA" daki müttefik yani CİA' nın yayınladığı "LİSTE" de adı geçen şahıs ise,bu yazıya göre "SÜRGÜNDEKİ DEVLET ADAMI" gibi, görünüyor,"ATATÜRK'ÜN KURDUĞU TÜRKİYE CUMHURİYETİ" Devlet modelinde böyle bir şekil yok..Saygılar.

Yorumu oyla      14      6  
hüseyin ahmetoğlu 31 Ekim 2012 Çarşamba 21:44

acele etmemk lazım bekliyelim görelim aralarındaki sıcak dostluk devleti cumhursuz bırakacak halleri yok herhalde birisi olacak muhakkak

Yorumu oyla      12      9  
Ak Partili Yorumcu 31 Ekim 2012 Çarşamba 19:46

Gül’ü sever sayarız o ayrı. Ancak Tayyip Cumhurbaşkanı olacak…

Yorumu oyla      15      15  
Bezmi Kaya 31 Ekim 2012 Çarşamba 16:16

Uzun, detayli, gercekci ve meselenin derinine gayet guzel bir sekilde inmis.Ben CHP'liyimdir fakat Abdullah Gul'un cumhurbaskanligina devam etmesini arzu ediyorum.En azindan Erdogan'dan cok cok daha demokratik bir yapiya sahip, Erdogan'dan cok daha kulturlu ve cok guzel bir Ingilzce'sinin yaninda Arapcayi da konusuyor.Ingilizce'yi bilen bir Cumhurbaskani Turkiye'nin imaji icin cok daha onemlidir.

Yorumu oyla      20      10  
Seyfi ÜLKER 31 Ekim 2012 Çarşamba 15:40

Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN Liderimizdir.... Liderimiz Olarak Kalacaktır... Bu Konuların Tartışılıyor Olması Hem Türk Halkını, Hem de Sayın Abdullah GÜL'ü Ziyadesi İle Rahatsız Ediyordur... Bundan Kimsenin Şüphesi Olmasın...

Yorumu oyla      14      24  
Sıkılan okur 31 Ekim 2012 Çarşamba 14:27

abi güzel yazıyon ama çok uzatıyon lafları biraz daha kısa yazsan daha çok okunacaksın.

Yorumu oyla      22      7  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
50 yıl önce nasıl katil oldu?
Ayda ÖZEREN
Ayda ÖZEREN
Metanoya!
Neşe ÖNEN
Neşe ÖNEN
Dün ve bugün Türkiye (2)
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Türkiye'nin İslam’la sınavı
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Kamu yararı Çeşme Projesi’nin neresinde?
Kemal ANADOL
Kemal ANADOL
12 Eylül ve yeni Anayasa
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Atatürk’ün Toprak Kanunu ya da feodalizmin tasfiyesi uğraşısı
Dr. Hakan TARTAN
Dr. Hakan TARTAN
Siber ve milli!
Rifat ÖZER
Rifat ÖZER
Germir bağları
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Müzik ve mandolin
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva