Tayfun MARO
Devrimin şanlı yolunda… ya da hayatı yeniden söylemek… (1)
9 Haziran 2013 Pazar

Altmışlı, yetmişli yıllarda devrimci olmak, özellikle öğrenci gençliğin kahir çoğunluğu için bir varoluş biçimiydi.
O yıllarda hayallerimiz vardı. Devrimi çok sevmiştik. Evde baba otoritesi Demokles’in kılıcı gibi tepemizde asılı dururken Devlet’e meydan okumuştuk. Ama olmadı, başaramadık. Haklarını savunduğumuz emekçiler, devrime ve bizlere hiçbir zaman inanmadılar.
Halk, sosyalistlerin devrimine inanmadı ama burjuvazinin devrimine inandı.
Yoksul mahallelerde oturan emekçiler için asıl devrim; renkli sinema afişlerindeki sanal hayattı, fotoromandı, video ve televizyondu, buzdolabıydı, çamaşır makinesiydi, kentin ışıklı caddeleri ve o caddeleri süsleyen vitrinlerdi. Kent yaşamına dâhil olmak onların gerçek devrimiydi; bunu arzu ediyorlardı.
Sosyalistlerin devrim çağrısı, işçileri, emeğiyle geçinenleri çok korkutmuştu; kentin sunduğu nimetlerden, pırıltılı bir hayattan yoksun kalmak ihtimali yoksulları enikonu kaygılandırmıştı.
 
Kente gelen köylüler işçi oldular ama sınıfsal mücadeleyi benimsemediler; talepleri salt ücretle sınırlı kaldı. Türkiye işçi sınıfı hiçbir zaman kendisi için sınıf olamadı. Sendikal mücadele, ücret sendikacılığından öteye gidemedi. Sosyalist partiler birbirini yok etmek için verdikleri mücadeleyi kapitalistlere karşı vermeyi beceremediler; çünkü birbirlerine karşı duydukları nefret, kapitalizme olan öfkelerinden çok daha güçlüydü.
Uzun sözün kısası; başaramadık. Hayallerimizi, 12 Eylül 1980’de postalların altında bıraktık.
 
Devrimcilerin mücadeleyi kaybetmelerinin üzerinden tam 33 yıl geçti. Hazindir, geriye 68 ve 78 muhabbetinden başka bir şey kalmadı. Bunu bizzat 68’li ve 78’lilerin tutum ve söyleminde ayan beyan görüyoruz.
İşçi sınıfı dünya ölçeğinde mevzi kaybediyor, üretimden gelen gücü yok oluyor, köylüler ve köyler küresel saldırı karşısında gün be gün eriyor; bizim devrimciler ise salonlarda ve içki masalarında devrimci muhabbette…
Hele CHP içinde o devrimci muhabbet yok mu; uzlaşma kültürünü temsil eden sosyal demokrat düşünceyi programına almış bir partide, silahlı mücadelenin öncülerinin sözlerini şiar ediniyorlar. İnsanın nutku tutluyor.
Bu ne aymazlık!” diye soramıyorsunuz, çünkü konuyu anında antiemperyalist mücadeleye bağlıyorlar. Kapitalistlerle kol kola antiemperyalist mücadele…
Hazin ama gerçek, CHP içindeki bu grubun “devrimci sefalet”i aslında okuma ve öğrenme tembelliğinden kaynaklanıyor.
Solculuktan, devrimcilikten dem vuranları dinlediğinizde, en son hangi kitabı ve ne zaman okuduğunu kendisinin bile hatırlayamayacağını rahatlıkla düşünebilirsiniz.
Okumuyorlar, bilmiyorlar, kafalarını hiç yormuyorlar ama memleket ahvali üzerine mangalda kül bırakmıyorlar. Büyük bir ciddiyetle saçmalıyorlar.
Çünkü tek dertleri, zahmetsiz başarıların üstüne oturmak. Çünkü her şeyin ucuzuna teşne olmaktan muzdaripler.
 
Sosyalizm ve sosyal demokrasi üzerine çok fazla kafa yormak gereken zamanlardayız. Gerek sosyal demokratların gerekse sosyalistlerin kapitalizm eleştirisi ve antikapitalist politikalar, kapitalizmin küresel dönüşümünden sonra önemli ölçüde değişmek zorunda kaldı.
Türkiye, dünyada yaşanmakta olan değişimden nasibini fazlasıyla alan bir ülke görünümünde. Kamusal alan çok sorunlu. Devletin yapısal sorunları var. Ulus devlet ve ulus egemenliği sorgulanıyor.
Yurtta ve dünyada bunca yakıcı sorun yaşanırken, devrimci olduklarını söyleyen insanların 40 yıl önceki yaşanmışlıkların üstüne yatarak siyaset yapmaları ve bu tutumun siyasette prim yapıyor olması çok düşündürücü.
Onlar sistemden beslenerek devrimcilik yapadursunlar, yepyeni bir gençlik hareketinin doğmakta olduğuna tanıklık ediyoruz.
 
Bugün, salt sanal dünyada yaşadıklarını zannettiğimiz gençler meydanlarda, demokrasi ve özgürlükler için direniyorlar; Ve şiddet istemiyorlar.
Bu çocuklar, Erdoğan’ın fiyakasını çok fena bozdular. Onun temsil ettiği her şey artık eskide kaldı. Bundan böyle sınırların, milliyetlerin, dinlerin ve kültürlerin insanları birbirinden ayıramadığı yeni bir dünya düzenini konuşacağız. Buna, küreselleşmenin sosyolojik boyutu da diyebiliriz.
Alanlardan yükselen ses, Bilişim devriminin ayak sesleridir.
*Yazının devamında bu konuya değineceğim.

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Yemek kitabı değil Kültürel Miras!
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
İşte 'gülen' ilk fotoğrafı!
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Son nefeste Göztepe!
Cumhur BULUT
Cumhur BULUT
Townç Sowyer'in maceraları
Neşe ÖNEN
Neşe ÖNEN
Dün ve Bugün Türkiye (9) 'Bizim radyo tiyatrolarımız vardı'
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Bektaşi Devleti tartışmaları!
Ender ALDANMAZ
Ender ALDANMAZ
Parti tabanı Özel’den kopuyor mu?
Kemal ANADOL
Kemal ANADOL
CHP ne yapmalı?
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Neden toprak reformu yapılmalı?
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Eril toplumda kıyamet alametleri...
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva