Fikret İLKİZ
Ceza hukuku cezalandırma hukuku mudur?
28 Ekim 2009 Çarşamba

Türkiye’’de olup bitenler hakkında herkesin sorduğu sorular var. Çok daha önemlisi, hangi kuralın neye göre doğru olup olmadığı sorgulanıyor.’¶ Birbirleriyle çelişen mahkeme kararları ve uygulamalar karşısında, herkesin kafası karışıyor’… Habur sınır kapısından Türkiye’’ye gelenlerin ceza kanunları karşısındaki durumları tartışılıyor’… Etkin pişmanlık, af ya da TCK uygulamaları ve savcıların sınır kapısına gitmeleri sorgulanıyor’… Adalet ve hakkaniyet sorgulanıyor’…
Ceza kanunlarının, suç ve cezanın, mahkemelerden verilen kararların bu kadar çok tartışıldığı ve konuşulduğu bir dönem yaşamadık. Herkes, her şeyi biliyor ve herkes uzman’…
 
İlk sorumuz: Liberal jandarma devlet midir tercihimiz?  
İkinci sorumuz: Ceza hukuku cezalandırma hukuku mudur? 
 
Bir ülkenin ceza yasasının ’“demokratik’” olup olmadığı ceza normunun ’“suç’” olarak tanımladığı ’“yasak kuralı’” ile koruduğu hukuksal yarara göre belirlenir.  Bu aynı zamanda o ülkenin ’“demokratiklik’” göstergesidir. Hemen belirtmek zorundayım’… Bizim yeni Türk Ceza Kanunumuzun amacı; kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlenmesini önlemektir (Madde 1). Bu amacın nasıl gerçekleştirileceği konusunda ise temel soru ’“ceza sorumluluğu’” sisteminin nasıl kurulduğuna yanıt vermekten geçer.   
 
Herkes bilir, hukuk düzeni kendiliğinden oluşmaz, insan ürünüdür. Bireyler, hukuk düzeninin normlarına uygun davranırsa, sorumlu olmazlar. Bireyin sorumlu olması için ön koşul; norma
karşı hukuka aykırı eyleminin olmasıdır ve ’“hukuka aykırılık’”, eylemle ’“hukuk düzeni’” arasındaki çelişkidir. Buna karşın her hukuka aykırı eylem ’“suç’” değildir. 
 
Biçimsel açıdan suç; ceza normu tarafından toplumsal yapı açısından açıkça hukuka aykırılığı öngörülen ve ceza yaptırımı uygulanarak önlenmesi amaçlanan, belirginleştirilmiş, sınırlandırılmış insan eylemidir. 
 
Fransız devriminden sonra, liberal dönemde bireylere güvence sağlamak düşüncesiyle ceza sorumluluğunun yasallığı kuralı kabul edilmişti. Neyin suç olup olmadığını yasayla düzenlenecektir. Bu durumda, dış dünyada değişiklik yaratan hukuka aykırı eylemlerin suç olarak tanımlanması, bir tercih sorunudur. Çünkü hangi eylemin yani ’“neyin suç’” olduğu yasada gösterileceğine göre; hukuka aykırı eylemlerin suç olarak tanımlanması siyasal gücün ’“siyasal tercihidir’”. Bu durumda siyasal güç; ’“suç’” sayılan hukuka aykırı eylemi saptayan ve ’“yaptırımı’” belirleyen ceza normunu koyan güçtür. 
 
Bu genel kural; bazen insanlığın başına olmadık işler açmıştır. II. Dünya savaşının mimarları ’“siyasal güç’” olarak, ceza hukukunu ilgilendiren ’“hukuka aykırılık’” alanını kendi dünya görüşlerine göre belirlemişler ve yasaları buna göre üretmişlerdir. Örneğin 1930 İtalyan Ceza Yasasında da Führer’’in kendince koyduğu hukuk düzeninde ’“yasallık’” vardı. Geçmişte siyasal gücün ’“siyasal’” tercihlerine göre, siyasal gücün niteliğine, amacına, ideolojik temeline, koyduğu anayasal sisteme uygun olarak  yasalar yapılmıştır. İtalya’’da faşizmin, Almanya’’da nazizmin egemen olmasını sağlayan oluşturdukları yasal düzenlemelerdir. Ceza hukukunu ilgilendiren hukuka aykırılık ’“salt yasa’” ile yaratılamaz.

Çok uzağa gitmeye gerek yoktur. Anlatmaya çalıştığım belirlemeleri yapan Prof. Çetin Özek’’in 19998 yılında saptadığı bir gerçek vardır: Ceza sorumluluğu ve ceza hukukunu ilgilendiren hukuka aykırılık alanı ile siyasal, toplumsal yapı arasında şaşmaz bir nedensellik bağı vardır. (İÜHFD.c.51 Sayı 1-4.1998.Sayfa 22-68)    
 
İçinde bulunduğumuz ’“yasal düzenlemelerin’” ana kökü 12 Eylül faşizmi ve hukukudur. Aslında sorununun çözülmeyen düğümüdür. Düzenin devamında yapılan yasalarla yaratılan bu günkü düzen, siyasal tercihlerin sonucudur.  
 
1789 Fransız Devriminden sonra kabul edilen liberal jandarma devlet düzeninde ’“kanunsuz suç olmaz’”  yani yasallık kuralı vardır ve cezaların infazı insan haysiyetine uygun hale getirilmiştir. Ama bu devlet anlayışı ’“yasama’” ve ’“yargı’”yı sınırlandıran kurallara yer vermemiştir. Bu nedenle sadece ’“yasallık kuralı’” benimsenerek yönetsel güce ceza normu koyarak, ceza hukukunu ilgilendiren hukuka aykırılık alanı yaratma yetkisi tanınmamalıdır. Anayasa ile yasama organının görevi tanımlanmıştır.
 
Ceza hukuku ’“cezalandırma’” hukuku olmaktan çıkmıştır, çıkarılmalıdır. Bireyin haklarını koruyan ve bireylere güvence sağlayan hukuk olmalıdır. Gelişen çağdaş ceza hukuku faşizmin ve nazizmin tarihsel uygulamalarından ders çıkararak geleneksel yaklaşımları terk etmiştir. 
 
Suç kavramı değişmiştir. Biçimsel olarak suç, ’“ceza normunun’” tanımladığı eylemdir. Bu şekildeki geleneksel tanım terkedilmiştir. Öz bakımından suç; normun koruduğu ’“yararı’” ihlal eden somut eylemdir. 

Biraz daha açıklık getirmeye çalışalım’… Gerçekten, ceza normunun bir eylemi suç olarak tanımlaması, ne ’“siyasal gücün otoritesini’”, ne ’“toplumsal savunmayı, etik değerleri’” korumak ve de ’“failin tehlikeliliğini’” önlemek amacına yönelik değildir.
 
Amaç, demokratik düzende, bireyin sahip olduğu hakların ihlalini önlemektir. Bu nedenle artık ceza sorumluluğunun konusunu ’“fail’” değil, ’“hukuksal yararın ihlali’” oluşturmaktadır. 

Sonuç çıkarmak gerekirse; ’“ceza sorumluluğunun kişiselliği’” kuralı çağdaş ceza hukukunun temel taşıdır. Kişinin kendi iradi hareketiyle nedensellik bağı kurulabilen hukuka aykırı bir neticeden sorumlu tutulmasıdır. Failin cezai sorumluluğu, ancak bu hallerde ’“ceza normu’”nun koruduğu ’“hukuksal yararı’” ihlal etmesine bağlıdır.  

Bu nedenle, gelmiş, geçmiş  ve gelecek bütün siyasal güçlerin görevi; ’“insancıl ceza hukuku’”nu kurmaktır. Prof. Çetin Özek’’in öğretisinden benim çıkardığım sonuç budur. Liberal jandarma devlet anlayışı artık yoktur. Var olduğu dönemin acılarından, II. Dünya savaşında yaşanan sistematik ve acımasız insan hakları ihlallerinden ders çıkarılmalıdır.  

Başta sorduğumuz sorulardan ikincisine yanıt verelim’… Ülkenin ve ceza hukukunun demokratik olabilmesi için insan haklarına saygılı ceza hukuku ’“cezalandırma hukuku’” olmaktan çıkarılmalı ve ’“bireysel hakları koruma hukuku’”na dönüştürülmelidir. 

Ceza hukukunu ilgilendiren hukuka aykırılık alanı, anayasal sistemle sınırlıdır. Bu durumda siyasal güç, anayasal sisteme bağımlı ve görevli olan siyasal iktidardır. Bu nedenle siyasal gücün ’“ceza yargısı bütünü’” konusunda kendisine özgü yetkisi yoktur. Tam aksine, suç sayılan hukuka aykırılık yaratmak, ceza yaptırımının niteliğini ve infazını belirlemek, ceza yargılama yöntemlerini saptamak konusunda Anayasa ve ulusal üstü sözleşmelerdeki kurallarla sınırlıdır. 

Bu nedenle, ceza sorumluluk alanları ve yöntemleri böylece belirlendiğine göre siyasal güç sadece yükümlendiği görevleri yerine getirmekle yükümlüdür. 

Konuşmak istiyorsanız; hangi hukuksal yararın ihlal edildiği ve suç faili olduğu ileri sürülenlerin ceza sorumluluklarını konuşalım. Hukuk sistemini ’“siyasal güç’” olarak sorgulayalım’… Soralım, yükümlülüklerinizi yerine getirdiniz mi? 

Bu durumda, Habur sınır kapısından Türkiye’’ye giriş yapan ve suç failleri oldukları  ileri sürülen ve haklarında ceza soruşturması başlatılmış kişilerin konumları üzerinden politikacılar tarafından yapıla gelen hukuka dair yorumlar, eleştiriler ve görüşler nafiledir. Sadece siyaset yapılmakta ve ceza soruşturmaları üzerinden politikalar üretilmektedir. 

Gelin Türk Ceza Kanununun birinci maddesine yazdığınız ’“amaç’” ile ortaya çıkan uygulamalarınızı ve ceza usulünü konuşalım’… Bu ülkede nasıl bir ceza sorumluluk sistemi oluşturduğunuzu ve ne istediğinizi açıkça tartışalım’… 

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Son nefeste Göztepe!
Cumhur BULUT
Cumhur BULUT
Townç Sowyer'in maceraları
Neşe ÖNEN
Neşe ÖNEN
Dün ve Bugün Türkiye (9) 'Bizim radyo tiyatrolarımız vardı'
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Bektaşi Devleti tartışmaları!
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
‘Erkekler bastığım kaldırımı öperdi!’
Ender ALDANMAZ
Ender ALDANMAZ
Parti tabanı Özel’den kopuyor mu?
Kemal ANADOL
Kemal ANADOL
CHP ne yapmalı?
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Neden toprak reformu yapılmalı?
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Eril toplumda kıyamet alametleri...
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
İzmir’e kruvaziyer niye gelsin?
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva