Tayfun MARO
“Bir Kasım Hikâyesi” trajediye mi dönüşüyor?
10 Ekim 2015 Cumartesi

Bu hikâyenin sonunda ya koalisyon ya tek parti iktidarı, ya da hiçbiri gibi bir sonuç çıkacak…
Açıkçası, seçim sonuçları üstüne yapılan spekülasyonlar ilgimi çekmiyor. Bu hikayede “mutlu son” yok. Türkiye öyle de böyle de kaybedecek. Asıl meselemiz bu olmalı...
 
Türkiye’nin -kısa vadede- kaybetmeye mahkûm olduğunu söylemek için geçerli bir nedenim olmalı, değil mi? Elbet de var. Hatta bu söylediğim iyi ihtimaldi. Kısa vadede doğru adımlar atılmazsa, orta vadede çok daha kötü günler bizi bekliyor.
 
Sadede gelelim. Türkiye Cumhuriyeti’nin yapısal sorunları var ve siyaset yoluyla bu sorunlarla baş etmenin yolunu bulamazsak, önümüze top yekûn silahlı çözüm yolu açılacak. Henüz son sözlerin söylenmediği bir aşamadayız. Halen konuşarak anlaşmak için şansımız var.
Türkiye’de uzlaşmazlığın ve kavganın dinamiklerini harekete geçiren başlıca dört tutum var: Din gruplarının İslami hayat dayatması, Kürt milliyetçisi fanatiklerin silahlı mücadele dayatması, İslamcı kadrolar tarafından yönetilen devletin şiddet ve ayrışmayı cesaretlendiren yönetim biçimi ve Kemalistlerin sekter tutumu. Türkiye bu handikaplarını aşmak için sorunlarıyla yüzleşmek ve çözüm yollarını konuşmak zorunda.
Hakeza, Ortadoğu politikasında, İslam dünyasında süregelen bağımsız ve barışçı duruşunu terk eden Türkiye’nin nelere bulaştırıldığını tam olarak bilemiyoruz; ama durum berbat. Bölgesel bir çatışmanın tam göbeğindeyiz. Ve ülke yönetilemiyor.
 
Türkiye bir karar verecek; yeni dünya düzeninde sistemin periferisinde mi, metropolünde mi yer alacağına ve bunu nasıl gerçekleştireceğine karar verecek. Fakat bu kararı verirken, aynı zamanda, Erdoğan’ın önderliğinde bir islam ülkesi olarak mı dünya sisteminde yerini alacak, yoksa Aydınlanma devrimiyle kurulan Cumhuriyet ile mi yoluna devam edecek, buna da bir karar verecek.
Sonuçta, toplum hangisini seçerse seçsin, yeni bir toplumsal mutabakat olmadan yola devam etmek artık mümkün değil.
 
Hal böyle iken, seçim sonuçlarından medet ummak bana naif bir beklenti gibi görünüyor.
Çünkü bu seçimlerde sadece AKP ve Erdoğan Türkiye vizyonunu ve tutacağı yolu net bir dille ifade edebiliyor. O da İslamcılık…
MHP, o bildiğimiz milliyetçi düzlemde, ezberini hiç bozmadan siyaset yapmayı sürdürüyor.
CHP ise bir değişim ve yenileşme rüzgarı estirdi ama bu rüzgarı pek hisseden olmadı. Şu an için CHP’nin ne yapmak istediğini pek anlayan da, galiba fazla bilen de yok. On CHP’li ile konuşsanız, onu da size bambaşka şeyler anlatabilir.
Bununla birlikte, en istikrarlı ve güven veren parti olma yolunda ilerlediği de bir gerçek. Ne ki, bu durum, sistemdeki hasarı tamir edebileceğine ve yönetebileceğine dair güven vermesinin sonucudur. Oysa ülkenin çözüm bekleyen yakıcı sorunları var ve bu sorunları nasıl ele alacağımızı bilmeye ihtiyacımız var. Yani sosyal demokratların yeni dünya düzeninin sorunlarına dair yeni veya yeniden söylemesini beklediğimiz çözüm yolları…
HDP’ye gelince, önyargılı ve duygusal bakmadığınız takdirde, umut ve güven veren siyasal hareket olarak -Kürtlerin değil Türkiye’nin partisi olabildiği ölçüde- başarılı olacağını öngörmek mümkün.
 
Tam burada, Ankara’dan saldırı haberi geldi. “Hiçbiri” ihtimalini doğrularcasına… Şu an için 86 cana kıydıklarını biliyoruz.  Yine üzgünüz… Yine öfkeliyiz… Yine endişeliyiz… Yine lanetliyoruz…
İktidar partisi çevreleri, “‘Büyük Medeniyet Yürüyüşü’ sürecek, kimse engelleyemez!” diyerek topu taca attı. Anlıyoruz ki bu saldırıyı üstlerine almışlar, “medeniyet yürüyüşü”ne yapılmış sayıyorlar…
Ana muhalefet lideri, “Bizden bir şey mi istiyorsunuz, bütün gücümüzle hazırız…” diyor. Tabii ki açıklama daha kapsamlı. Ancak benim aradığım, çıkışsızlığa merhem olacak bir söz…
 
Kimselerin ne yapılacağını bilmediği gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bunun anlamı, ne yapılacağını bilenler gelinceye kadar yapacak bir şey yok, herkes olanlara katlanacak. Ne yapılacağını bilenler geldiğinde de minnetle eteklerine yapışacağız.
Dikkat etmek lazım! Türkiye, yetmişli yılların ikinci yarısında dünya sistemindeki yerini tartışıyordu. Siyaset, iç dinamikleri harekete geçiremedi. Sonunda ülkeyi “24 Ocak Kararları”nın kuyruğuna taktılar. Bu kararlar Türkiye’nin kapitalist sistemdeki yeni yerini belirliyordu. Ve 80 darbesinden aylar önce, Le Monde gazetesinin birinci sayfasında çıkan yorumda, “ ‘24 Ocak Kararları’nın parlamenter sistemde gerçekleşme şansı olmadığı” yazıyordu. Bu yazının ne anlama geldiği 12 Eylül 1980’de görüldü.
Bu yıllarda daha farklı şeyler yaşanmıyor; Yine yeni dünya düzeni içinde Türkiye’nin yeni yeri, yine yeni anayasa, yine yeni ekonomik model tartışılıyor… Yine ortalık kan gölü… Yine kaos…
 
‘Bir Kasım Hikâyesi’nin nasıl biteceğine dair öncüller ortaya çıkmaya başladı. Seçimler kana bulandı. Bu kaotik ortamda, böylesine bilgi kirlenmesi varken ve ülkeyi yönetenler ne yapacağını bilemezken, sözün de pek anlamı kalmıyor. Öldürüyorlar ve öldürmeye devam edecekler. Kana ne zaman doyacaklar hiç bilemiyoruz. Kim bilir daha kaçımızın canını alacaklar? Ama şundan emin olabiliriz; kurtarıcı gelince kan duruyor. Tarihsel olarak bu bilgiye sahibiz.
Bir Ekim Hikâyesi’nin finalinde “mutlu son” yok! 

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
 Onay bekleyen 1 yorum var.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Bu saatte 'vicdan ittifakı' olur mu?
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
İzmir kimin ya da neyin kalesi?
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Erkek dediğin öldürür
Cumhur BULUT
Cumhur BULUT
Foça, Tire, Çeşme ve Dikili de MHP diyecektir
Kemal ARI
Kemal ARI
Oyumuz, onurumuz ve özgürlüğümüzdür...
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Tunç Soyer yeni bir yola çıktı
Dr. Berna BRIDGE
Dr. Berna BRIDGE
Diktatör
İhsan Özbelge ÖZDURAN
İhsan Özbelge ÖZDURAN
Sağduyu marifeti ile seçebilmek…
Rifat ÖZER
Rifat ÖZER
Son hafta
Neşe ÖNEN
Neşe ÖNEN
Sosyalistler pes etmeyin!
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva