Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Aile çiftliği tarımın zaafı mı?
4 Ocak 2014 Cumartesi

Dünya yaşama geçirilen tarım politikaları ile küçük ve orta ölçekli işletmelerle gerçekleştirilen aile çiftçiliği yok edilmeğe çalışılıyor. Onların yerine tekelci gıda ve tarım şirketleri tarafından, endüstriyel tarım,bir başka deyişle büyük dev işletmelerle yapılan şirket tarımcılığını ve sözleşmeli tarım modeli öne çıkarılmak isteniyor. Bu modelle bir yandan endüstriyel tohum, ilaç ve kimyasal gübre gibi girdilere sürekli pazar yaratıyorlar, bir yandan da kendilerine bağlanan büyük tarımsal işletmelerin ürünlerini işleyip pazarlıyorlar. Bu durum, çok uluslu şirketlerin gelişmekte olan ülkeleri toplumsal ve siyasal açıdan kolaylıkla denetlenmelerine de olanak sağlıyor.
TARIMDAKİ KÜÇÜK İŞLETMELER, TARIMIN ZAAFI DEĞİLDİR!
Türkiye’de de benzer politikalar sahneye konuluyor. Tarımla doğrudan ilgisiz iyi niyetli kişiler ve hatta mürekkep yalamış kimi sağ ve sol okumuşlar bile,Türkiye’de tarımsal sorunlarının nedenini “Tarımda Küçük İşletmeler ya da Aile Çiftçiliği’ne bağlıyorlar.Bu yaklaşımın sorgulanması gerekiyor.

Aslında,Türkiye’nin tarımda en büyük zaafı, ülkesel anlamda bir tarım politikası olmayışından kaynaklanıyor. İkinci zaafı, çiftçi örgütlerinin güçsüzlüğüdür. Bu bağlamda tarımın zaafı küçüklüğünden değil, ekonomik olarak örgütlenmenin neredeyse olmayışından ileri geliyor.
Dev tarımsal işletmeler ile aile çiftçiliği arasında yapılan karşılaştırmalarda,verimlilik katsayısını öne çıkaranlar var.Bununla birlikte uzmanlar, işletmelerin verimlilik açısından karşılaştırılmasında,salt işçiliği dikkate alan verimlilik katsayısı yerine,  toplam etmen verimliliğinin dikkate alınması gerekliliğini dile getiriyorlar. Toplam etmen verimliliği ise katma değer ya da net gelirin sosyal fırsat maliyetleri ile değerlendirilmiş olan üretim etmenlerinin toplamına bölünmesiyle bulunuyor. Gelişmekte olan ülkelerde emek daha bol, dolayısıyla fırsat maliyeti daha düşük olmasına ek olarak toprak ve sermayede daha düşük maliyetlidir. Bu nedenle küçük işletmeler daha yüksek bir toplam verimliliğe sahip olmaktadırlar .

Diğer yandan küçük işletmelerin ölçek sorunu, kamu yatırım ve hizmetlerinin sağlanması ve kooperatifleşme ile aşılabilmektedir. Örneğin, devlet sulama tesisleri, girdilerin tamamında desteklemeler, yine girdi ve çıktıların değerlendirilmesinde kooperatifleşme, ortak makine parkları gibi.

KÖYLÜLERİN TOPRAK EDİNME HAKKI ENGELLENMEMELİ!
Sırası gelmişken bir tartışmayı da burada yapmak gerekiyor; Tarımda işletme büyüklüğü ve mülkiyetin kime ait olması konusunda doğru seçenek nedir?

Geçmişte reel sosyalist ülkelerde de kapitalist işletme modeli, kapitalizm ile yarışmada temel alınmıştı. Bu anlamda sovhoz ya da kolhoz denilen büyük işletmeler devreye sokuldu, küçük ve orta ölçekli işletmeler dışlandı. Anılan işletmelerde, endüstriyel tarımın sakıncaları yanında, ortaya çıkan en önemli konu, tarım işçilerinin yabancılaşması oldu. Çünkü işletmelerin devlet mülkiyetine dönüştürülmesi yaklaşımı, köylülerin toprak edinme hakkı ve isteğinin önüne geçemedi.
Özce,ister kapitalist, ister reel sosyalist ülkelerde dev işletmeler modeli yerine, insanlara toprak edinme hakkı sağlayan ve aile işgücünün egemen olduğu küçük ve orta ölçekli işletmeler modeli, insan doğasına şimdilik daha uygun bir model olarak ortadadır.

Türkiye gibi ülkelerde, sorunun toplumsal yanı da vardır. İşin bu yanı ihmal edildiği için kırlar boşalmakta, kentlere gelen insanlara sanayi ve hizmetler sektöründe yeterli  iş yaratılmadığı için işsizlik ve yoksulluk artmaktadır. ‘’Tarımda Küçük İşletme Kalmasın” diyenler bütün bunları düşünmek zorundadır.

İşletme ölçeği ile ilgili iki anımsatma yaparak yazımı bitireceğim. Bunlardan birincisi AB’ de işletme büyüklüğü ile bilgilerin saptırılmasıdır. Bu konuda bir art niyet olduğu görülmektedir. AB’de dev işletmeler yaygın değildir. Örneğin süt inekçiliği açısından büyük işletme olarak kabul edilen 100 baş ve üzeri işletmelerin payı Fransa’da %1, İtalya’da %4, Almanya’da %3,8, Polonya’da binde 1’dir. Bu ülkelerde Türkiye’ye göre biraz daha büyük, ancak Türkiye’deki gibi aile işletmeleri egemendir. Sorunlarını, kooperatifleşme ile çözmüşlerdir. İkincisi şudur; Türkiye’de süt sığırcılığında kriz olduğunda kapananlar önce büyük işletmeler olmaktadır. Köylü işletmelerin hayvan sayıları azalmakla birlikte, varlıklarını devam ettirmektedirler.

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Stoilov’a nazar değdi!
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Gönlüm hep seni arıyor neredesin?
Ayda ÖZEREN
Ayda ÖZEREN
Kirpi ikilemi – Hayır deme sanatı
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
İzmirli giderek kendini daha kötü hissediyor
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Netameli meseleler 7
Kemal ANADOL
Kemal ANADOL
Bir portre: Sadullah Usumi
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Tire pazarında…
Neşe ÖNEN
Neşe ÖNEN
İsrailli çocuklara mektuplar (2) Barış sizin elinizde çocuklar!
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Nasıl toprak reformu yapılmalı?
Nüvit TOKDEMİR
Nüvit TOKDEMİR
Yaşamak...
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva