Koskoca iktidar partisinde yaşananlara bakın… Şaka gibi! Yaklaşık 2 yıldır Başbakan'ı İzmir gibi Türkiye'nin 3. büyük kentinde temsil eden Ömer Cihat Akay'ın 'partiye üyeliği' bile yokmuş meğerse... Dolayısıyla il başkanı seçilemezmiş. Kim diyor bunu? Konak ilçe seçim kurulu hakimi… Aynı zamanda İzmir Adliyesi'nde ağır ceza reisi… Teşkilat şokta! Şaşırmamak elde değil. Hem siyasi hem de hukuki bir skandalla karşı karşıyayız çünkü.
Erdoğan'ın da katıldığı İzmir İl Kongresi'nde Akay'a rakip olan ancak 190 kişinin adının yazıldığı listesine rağmen delegeden sadece 84 oy alabilen Abdullah Tekbaş, İlçe Seçim Kurulu hakiminin verdiği kararla il başkanlığı makamına kuruldu. Mazbatasını aldıktan sonra 23 Nisan'da 'koltuk sahibi' yapılan çocuklar gibi şendi. Heyecanı gözlerinden okunuyordu. Önce yönetimini toplamak istedi.
Olmadı, toplanmadılar. Üstüne bir de 'Perşembe günü yapılacak yönetim kurulu toplantısı ileri bir tarihe ertelenmiştir' diye mesaj çektiler.
Ardından bir SMS de Tekbaş attı sistemden... Yaşanan kaosta payı yokmuş ya da 'hiçbir şey olmamış' gibi 'birlik ve beraberlik' mesajı verdi…
Hazır birkaç günlüğüne de olsa 'il başkanı olmuşum, makama kurulmuşum' diyerek dışa dönük siyaset denemesi yaptı sonra… CHP Milletvekili Dr. Aytun Çıray'a verdi veriştirdi kontrolsüzce... Ama deneyimli siyasetçi Dr. Çıray, anında ve çok sert yanıt verdi ve 'Önce benim Bayındırlı olduğumu öğrensin' dedi 'çiçeği burnunda başkana'…
İlk gün saatlerce oturdu koltuğunda... Sanki kalksa koltuğu altından çekeceklermiş gibi tedirgindi. Destekçileriyse evlere şenlik…
Zafer kazanmış ordunun ganimet bekleyen askerleri gibiydiler.
Hakim kararıyla il başkanı olan Tekbaş'tı ama sanki onlardı başkan olan... Makamda pozlar, gün boyu çalışanlara verilen talimatlar ve de seçilmiş yöneticilerle ağız dalaşı… Odalarından çıkmayan, Tekbaş ve ekibine yüz vermeyen asil yöneticilerin bazılarına göreyse;
AK Parti İzmir resmen işgal altındaydı. Aslında durum bu kadar vahimdi gerçekten de.
Koskoca iktidar partisi rezil-i rüsva oldu. Dahası kendi kendini rezil etti 4 milyonluk İzmir'e…

Peki, şimdi ne olacak?
Tekbaş o koltukta ne kadar ve ne zamana kadar oturacak?
Ve AK Parti İzmir nereye koşuyor?
Sondan başlarsak İzmir'de yerel iktidara koşmadığı kesindi.
Ve de ortada hem hukuki hem de siyasal bir skandal var tam olarak.
Hukuki skandal 18 aydır, hem de Türkiye'yi 3 dönemdir tek başına yöneten bir partinin il başkanlığı yapan Ömer Cihat Akay'ın partiye üye bile olmadığına/olamayacağına hükmedilmesi… Bazı hukukçulara göre Konak İlçe Seçim Kurulu hakimi kendisini Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yerine koymuş durumda bu kararla. Yani yetkiyi aşmış durumda. Zaten Yüksek Seçim Kurulu'na yapılan itirazın temelinde de bu var. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tüm partilerin üyelerini her altı ayda bir denetliyor. Ve bugün il başkanlığı düşürülen Ömer Cihat Akay, 2011'ın Ekim ayında Konak ilçedeki mahalle seçimlerinde 'il delegesi' olarak seçiliyor.
Hakimin kararındaki bir başka garabet ise 'il başkanlığından düşürülen' Akay'ın Büyük Kongre Delegeliğini düşürmemesi…
O kısma itiraz yokmuş. Olsaymış onu da düşürürmüş…
İtiraz müessesine göre çalışan bir yargı…
Demek ki Tekbaş itiraz etmeseydi Akay'ın 'gümrük kaçakçılığı' meselesi hiç gündeme gelmeyecekti.
Meselesinin hukuki boyutunu bir kenara koyup gerçek boyutuna bakarsak…
Tam 16 yıl önce İtalya'dan gemi ile babasının Çankaya Bit Pazarı'ndaki 'ikinci el elbise' dükkana getirdiği 9 valiz dolusu kıyafet yüzünden bir adamın siyasi hayatının bitirilmesiyle karşı karşıyayız.
Bir dönem cebinde 10 dolar/mark hatta yabancı sigara yakalananların bile 'kaçakçılıktan işlem' gördüğü bir ülkede babasının ikinci el giysi satan Bit Pazarı'ndaki dükkana 'mal getirdiği' için bir kişinin 'seçilme hakkının' elinden alınması kimse kusura bakmasın zalimliktir. Ama bu noktada Akay'ın da ihmali söz konusu…
Her ne kadar 'ekmek/geçim davası' için de olsa 'kaçakçılık' başlığıyla ele alınan bu 'ağır' suçtan 2004 yılında üyeliği düşürülen Akay, ikinci kez atandığında ya da yeniden kayıt olduğunda üyeliğine engel olan belgeleri temin etmeliydi. Dahası bugün gereken 'memnu hakların iadesine ilişkin davayı' o günlerde açıp, kazanmalıydı.
*
Her neyse… Yaptığım onlarca görüşmenin ardından ulaştığım sonuç şu; AK Parti genel merkezi öncelikle Akay'ın YSK itirazının sonucunu bekleyecek. En iyimser tahminle bu itiraz Cuma ya da Cumartesi günü görüşülecek. İtirazdan Akay'ın dönüşüne yönelik karar çıkarsa sorun yok. Ama çıkmazsa B planına geçilecek.
O zaman en geç önümüzdeki pazartesi günü İzmir'in il başkanı belli olacak. Ama aldığım sağlam duyumlara göre bu isim Tekbaş olmayacak.
Muhtemelen yönetimden biri tercih edilebilir. Ne de olsa 'temayül süreçlerinde' teşkilatın teveccühüne mazhar olmuş çok sayıda isim var o listede…
Akay'dan sonra en güçlü isim bundan bir ay önce Uğur Türkan'dı. Bakan Yıldırım destekli olduğu varsayılan Bekir Pakdemirli, Mehmet Tekelioğlu destekli Nazmi Kalyoncu, AK Parti İzmir'in en tecrübeli isimlerinden biri olan Rahmi Taştan gibi isimlerin alternatif olabileceği konuşuluyor. Tabi ki Mahmut Badem'i de unutmamak gerekiyor. Öte yandan yönetimin görevden alınması gibi daha ileri bir hamlede Hakem Kurulu'ndaki eksi Başkan Ömür Kabak ya da İl Başkan Yardımcısı Bülent Delican'a da görev düşebilir.
Ankara'da yorumlar muhtelif…
Milletvekilleri kongreye 24 saat kala basına servis edilen İl Koordinatörü Mehmet Erdem'in raporundaki gibi, aynı noktada duruyor. Akay'ın bu süreçte çok yıprandığını düşünenlerin sayısı fazla. Yani yaşanan olayın basit ama 'şuyu-u vukuundan beter' bir hal aldığı kanaati yaygın. 'Dolayısıyla Akay geri dönse bile en çok 3-5 ay içinde koltuğu bırakır' diyenlerin sayısı da fazla.
Ama AK Parti genel merkezi öncelikle 'İzmir'deki siyasi cenazeyi kaldırmanın' derdinde. Öncelik Akay'ın dönüşü…
Sonrasına sonra bakılacak gibi görünüyor.
*
Tabi ki benim de kamuoyunun da asıl merak ettiği soru bu değil... Abdullah Tekbaş ve destekçileri Başbakan Erdoğan'ın 'sözü üzerine söz söyleme' cesaretini nerden ve kimden buldu? Bu işin altında nasıl bir hesaplaşma var?
Böylesine bir operasyon Tekbaş'a destek olan birkaç İzmir milletvekilinin de ötesinde bir güç ve cesaret ister çünkü…
Partinin ağır toplarından Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın 'kefil' olup sonuna kadar desteklediği, Başbakan Erdoğan'ın işaretine ve de övgüsüne mazhar olmuş bir isme karşı aday/rakip olmanın da ötesinde her türlü bel altı saldırıyı gerçekleştirmek büyük bir cesaret işi. Ve bu cesaret, gemileri yakmış birkaç vekilin, misyonunu tamamlamış birkaç partilinin işi olamaz gibi görünüyor. Ve ortada ince planlanmış bir operasyon var.
Çünkü Tekbaş, Akay'a ilişkin seçim kuruluna verdiği belgeleri kongreye 3 gün kala basın toplantısıyla duyurdu. Hal böyleyken neden kongreden önce seçim kuruluna itiraz edip Akay'ın adaylığını engellemedi de kongre sonrasında başkanlığını düşürdü?
Ve bu hamlelerde kendisine kim yardımcı oldu?


İlginç olan bu çatışmanın merkezinde İzmir'deki 'milli görüşçülerin' olması. Tekbaş'ın bizzat kendisi de o gelenekten geliyor çünkü. Akay'ın kendisini bu makama taşıyanların bir bölümüyle yolda çatışmalar yaşadığını da biliyoruz. Ama Tekbaş'ın çıkışında siyasete bir dönem ara vermeye hazırlanan Bülent Arınç'a karşı saldırıyı görünce, ister istemez bu savaşın merkezinde İzmir'deki milli görüşçülerin olduğu anlaşılıyor. Süreç içinde Akay'a istediğini yaptıramayan ya da Akay'dan umduğunu bulamayanların bir tezgahı gibi görünüyor yaşananlar…
Öte yandan Başbakan Erdoğan'ın İzmir'deki siyaset aktörlerine dönük son dönem operasyonunu da doğru okumak gerekiyor. İzmir'deki siyasi patronluğu birilerinden alıp birilerine veren Erdoğan'ın bu kararının da hazmedilebildiğini sanmıyorum.
Ve olayın bu noktaya gelişinde İzmir Koordinatörü Mehmet Erdem'in de payı dahası katkısı olduğunu düşünüyorum.
Akay'a ilişkin kanaat oluştururken soru yönelttiği ya da resmi raporuna aldığı isimlere bakıldığında bugünkü tablo açığa çıkıyor. Hazırladığı İzmir raporunun kongreye bir gün kala servise edildiği dikkate alınır ve o raporda Akay'a ilişkin 'olumsuz saptamaları' olan isimlerin ağırlıklı olarak Tekbaş'ın listesinde olduğu değerlendirilirse büyük resim biraz daha netleşmiş olur. Mehmet Erdem'in iki ay önce soru yönelttiği isimler 60 gün sonra aynı listenin etrafında birleşiyorsa burada bir 'organizasyon var' demektir.
Yaklaşan 2014 seçimleri, 35 İzmir 35 proje ile kamu ihaleleri noktasında giderek rantı en yüksek kent olan İzmir'de birileri suyu bulandırmak istedi anlaşılan.
Ve Akay'ı gönderme planları tutmayınca da Tekbaş'ı dolduruşa getirip sahaya sürdü. Mahallesi Yeşilova'dan delege seçilemeyen ve 'temayül' süreçlerinde adı sanı anılmayan daha çok Bekir Pakdemirli ekibinden olacağı varsayılan Tekbaş, aday olarak son bir haftada topun ağzına konuldu. Kendisi gibi Milli Görüş geleneğinden gelen Akay'ın en yakınındaki isimlerden elde edildiği düşünülen bilgi/belgelerle son bir haftayı 'bel altı/bel üstü' ateş ederek geçiren Tekbaş, listesine 190 kişiyi yazmasına, oy kullanma hakkı olan 613 delegeden 84'ünün oyunu almasına rağmen seçim sonuçlarına itiraz etti.
Diyelim ki amacı Akay'ı düşürmekti.
Ve diyelim ki bu konuda da haklıydı.
Bana asıl garip gelen şey, Akay'ı düşürdükten sonra aldığı mazbatanın ardından Tekbaş'ın o koltuğa oturması oldu. Zaten asıl kaos da o andan itibaren başladı. Eğer mazbatanın ardından 'İstifa ediyorum. Çünkü bu koltuğu hak etmedim. 379 oy almış yöneticilere 84 oy almış bir il başkanı olarak' başkanlık etmeyi de doğru bulmuyorum' demiş olsaydı belki de bugün kahraman olarak görülmesi işten bile değildi. Ama O ve arkadaşları, Koordinatör Vekil Mehmet Erdem'in sözleriyle; 'O koltukta fotoğraf vermenin' derdindeydi.
Sonuç olarak; AK Parti bu son vakadan çok ağır yara aldı. Ve görünen odur ki önümüzdeki haftadan itibaren İzmir'de hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. En azından 'disiplin kuruluna' yaz tatili şimdiden haram… Oldukça yoğun bir mesai harcamaları kaçınılmaz görünüyor.
Ve son söz… Sanıyorum AK Partililer, bilhassa İzmir'dekiler, uzunca bir süre iç çekişme ve kavga konusunda CHP'yi örnek gösteremeyecek. Son bir haftada CHP'yi fersah fersah solladılar çünkü…