Hanzade Ünuz, Megapol Yönetim Kurulu Başkanı Selim Gökdemir ile İzmir’i, yeni projeleri ve hedeflerini konuştu...

Bir yanı sakin, naif bir entelektüel,

Bir yanı hırslı, girişimci bir işadamı...

Aslında ressam olmak istiyordu...

Babası, 'Oğlum önce adam gibi bir mesleğin olsun' dedi.

Söz sahibi olmak için, para sahibi olmak gerektiğini fark edince...

Öncelikleri değişti.

Megapol Yönetim Kurulu Başkanı Selim Gökdemir...

Alman ekolüyle yetişmiş bir mühendis.

Doğal olarak sistemli, planlı ve aşırı titiz.

Merak edilir ama bilinmez.

Kolay açılmayan kapıları ve kontrollü bir yapısı var.

Uzak görünümlü ama içten biri.

Zor güvenip, az renk veriyor.

Dünyayı yakından takip ediyor.

Göze batmadan yaşıyor.

Gürültüsüz biri.

Bağırıp çağırmadan çekinilen, sakin bir otoritesi var.

Devasa Megapol Tower'da,

Hiç de patron odası demeyeceğiniz, küçük sade bir büroda çalışıyor.

Antika objelere, orjinal eserlere, üç boyutlu tablolara düşkünlüğü var.

İşyerindeki her santimetrekareye çarpıcı bir düzen hakim.

Düşünmeden konuşmak hiç ona göre değil.

Önce zihinsel proses, ardından eylem adamı.

İzmir'de 25 yıl kadar önce attığı Megapol'ün temelleri üzerinde,

'Glocal' yapıya sahip inşaat ve yenilenebilir enerji alanlarında yatırım yapan dev bir şirketler grubu yükseliyor.

Selim Gökdemir, kısa bir sessizlik döneminin ardından...

Megapol Çarşı Kule'yi tamamlamış...

Ve iki devasa projeye başlamış olarak karşımıza çıktı.

Şimdilerde çok heyecanlı…

Halkapınar'daki Megapol İzmir ve Uzundere'deki Fuar Şehri projelerini,

Yeni oyuncağını gösteren bir çocuk gibi neşeyle anlattı…

İzmir'in sahip olduğu değerlerin, parayla satın alınamayacak bir güç olduğunu,

İzmir'i Cannes örneğindeki gibi sinemanın başkenti yapmak istediğini,

İzmir'in kaliteli yaşamı arayanlar için Tek Adres olduğunu söyledi.

Rüyalarını gerçekleştiren Megapol'ün patronu Selim Gökdemir'in başka hayalleri de var.

En sıcak hayali ise bundan beş yıl sonra para kazanmak için çalışmaya son vermek...

Selim Bey, bundan sonra hayalleri için planlı para harcamak istiyor...

BABAMA ÇOK BENZİYORUMBiz Gümüşhane Kelkitliyiz, babam Mustafa Gökdemir 1950 yılında İzmir'e taşınarak inşaat işi yapıyor. 5 bin konut yapmış bir işadamıydı, özel bir insandı çok çalışkandı. Kendisi için pek bir şey istemez çevresi için yaşardı. Babam çok mütevazı bir adamdı, ben onun kadar mütevazı değilim, benim kendim için de taleplerim olabiliyor. Babamla ortak yanlarımızdan biri siyaset. Rahmetli Menderes'i çok severdi, aşıktı adeta. Menderes'in idamından ötürü çok kırgındı siyasete, ben de bir dönem aktif siyaset yaptım. Ama benim siyasete girmemi istemedi. Babamı kaybettikten sonra aslında ona çok benzediğimi fark ettim. Hiç kimsenin işiyle ilgilenmez kendi işine bakardı, şimdi yaşlandıkça bakıyorum da orada da örtüşüyoruz, benziyoruz babamla.

FARKLI BİR DÜNYA GÖRDÜM

Anadolu'lu bir ailenin çocuğuyum, varlıklı ama bunu hiç hissettirmeyen bir yapı vardı evde. Biz de o varlığı biraz bilir, biraz bilmezdik. Anadolu kültüründe varlık gösterilmezdi. Ben aslında ressam olmak istiyordum, babam haklı olarak 'Oğlum önce adam gibi bir meslek sahibi ol' dedi. O yıllar çok fakirdi Türkiye, babamla şantiyeleri gezerken çocuk olarak çok üzülürdüm o fakirlik karşısında. Mühendis olmak istedim ama inşaat mühendisi olmayayım, baba mesleğini yapmayayım dedim. İlk tercihim uçak mühendisliğiydi, İstanbul'da elektrik elektronik bölümünü kazandım. Terör olayları nedeniyle 17 yaşımda Almanya'ya gittim üniversiteyi orada bitirdim. Avrupa'da özgür bir ortam vardı. Almanya'nın bana en büyük faydası o oldu, farklı ve serbest düşünmeyi öğrendim. Mühendislik eğitimi almaya gittim ama fikir hayatından, kültüründen, davranışlarından çok etkilendim. Farklı bir dünya olduğunu gördüm, bana çok şey kazandırdı.

SÖZ SAHİBİ OLMAK İÇİN...İş hayatına ilk olarak üniversiteden mezun olmak üzereyken Almanya'da atıldım. İlk şirketimi orada kurdum, elektronik cihaz ticareti yaptım. Aslında Alman ekonomisi Alman mühendislerin performansı üzerine kuruludur ama baktım ki sistemde söz sahibi değiller ve çok kötü ücret alıyorlar. Siemens'te staj yapmıştım, bir mühendis talimat alır proje geliştirir, sonra onun hayata geçirilip geçirilmemesi kendi iradesine bağlı değildir. Şirketin para politikasını elinde tutanlar o projeyi az değerli görebilirler, çöpe atabilirler. Siz hiçbir şey yapamazsınız, o da bana ters geldi. Dünyada paraya yakın olanların söz sahibi, karar merciinde olduklarını gördüm. Bir projenizi, hayalinizi hayata geçirebilmek için söz sahibi olmak gerekiyor. O zaman ben de iş yapayım ve para kazanayım dedim.

16 SAAT YÜKSEK MATEMATİKTEN SONRA...

Ülkemizde genel olarak bir sıkıntı var, bireysel disiplinimiz düşük o zaman performansınız da düşük oluyor. Her gün kendinizi adayarak çalışmazsanız başarı gelmiyor, bütün işlerde böyle. Ucundan tutarak başarılı olmak diye bir şey yok, bunu hiç kimse yapamaz. Başarı bireysel disipline ve konsantre olarak çalışmanıza bağlı. Benim yapımda vardı, Almanya'daki eğitimin de buna faydası oldu. Ben 24 yaşıma kadar beynimi hiç zorlamamıştım, 24 yaşında Almanya'da mezun olacağım zaman diploma tezi çalışmamda bir tez geliştirdim. Elektromanyetik dalgaların güç dağılımını hesap eden numarik bir proje geliştirdim. New York'ta kürsüsü olan Yunan Profesör Balanis'in eserlerinden yararlandım. Tezin temelinde Maxwell'in ikinci denklemi vardı, tezi aldım ilk dokuz gün denklemi anlayamadım tezi iade edecektim. Onuncu gün bir daha deneyeyim dedim, üniversitenin kütüphanesine gittim öğleden sonra denklemin ne dediğini, ne işe yaradığını anlamaya başladım. O altı aylık çalışmanın ilk haftalarında günde dört saat matematik denklemi çözebiliyordum, altıncı ayın sonunda günde 16 saate çıkmıştım. 16 saat yüksek matematikle uğraşınca hayatınız değişiyor, ondan sonra farklı dünyalara geçiyorsunuz. İmajinel düşünme kabiliyetiniz artıyor, soyuta geçiyorsunuz. Sonra da bunun çok faydasını gördüm.

İZMİR DÜNYANIN EN GÜZEL KENTİHayat bir tasarımdır, ama hayalinizi gerçekleştirebilmek için de bireysel bir disipline ihtiyacınız var. Hayal ettim bu olsun diye bir şey yok, kuralları var. Mükemmel bir tasarım da yapabilirsiniz, bir kabusa da dönüşebilir. Rüya görmeye ve rüyanızı gerçekleştirmeye alışacaksınız, ben rüyalarımı gerçekleştirmeyi başarıyorum. Ben yurtdışında yaşamak istemiyorum yaşadığım şehri güzelleştirmek istiyorum. Bütün irademi bunun için kullanıyorum, kendi iradem ve imkanlarım dahilinde projeler yapıyorum. Doğduğum kentte, İzmir'de beni tatmin eden, güzel projeler yapmak beni mutlu ediyor. Benim şöyle bir şansım oldu, dünyayı tanıdıktan sonra doğduğum şehri daha çok sevdim. İzmir çok güzel bir şehir, İzmir'in insanı da çok özel. İnsanı, hayata bakışı, yaşam kalitesi ile neredeyse dünyanın en güzel şehri. Örneğin İstanbul'da insanlar gerçek değil, başarıya oynuyorlar. Kendilerini gizliyorlar, süslüyorlar biz İzmir'de kavga da etsek duygularımız gerçektir, ilişkilerimiz de gerçektir.

HERKES İNSANCILLIÐI ARIYOR

Geçtiğimiz hafta Ortadoğu'da yaşayan Alman bir konuğum vardı, büyük bir gruplar ve İzmir'e yatırım yapmaları için gayret gösteriyorum. Dünyayı görmüş bir insandan bahsediyoruz, İzmir'e ilk seyahatiydi. Her yeri gezdik, alışveriş merkezlerine gittik, yoldaki insanları gördü, en son Alaçatı'ya gittik, 'Ben böyle bir şey hayal edemiyorum. Burası Türkiye olamaz, Karayip filan olabilir farklı bir yer burası. Bunu gidip rapor edeceğim, herkes bunu arıyor' dedi. İzmir'de huzur var, kardeşlik var, yüzler gülüyor bunun parasal değeri ölçülemez. Bakıyorsunuz çok zengin, büyük şehirler var dünyada ama insanlar birbirine kötü davranıyor, mekanik, soğuk şehirler. İzmir'e olan ilgi tesadüf değil, insanlar bunu arıyorlar. İzmir'in hayata bakış açısı var o hiç değişmedi, bu da zamanla algılandı, fark edildi. Herkes İzmir'deki insancıllığı arıyor.

İLKLERİ YAPIYORUM

İzmir'deki ilk kuleleri ben yaptım, o zaman dünyadaki trendi fark ettim. İzmir'de de olsun istiyordum, ben de Mavi Kule, Heris Tower, Sunucu Plaza, Megapol Tower'ı yaptım. İzmir çok içine kapanıktı, İzmir modernleşsin istiyordum. Şimdi bilgimiz de arttı, daha kaliteli, daha doğru projeler yapmayı istiyoruz. Yeni Kent Merkezi 4.5 milyon metrekare bir alan, bunun 1.5 milyon metrekaresi Bayraklı'da, 3 milyon metrekaresi Konak bölgesinde yer alıyor. Yeni Kent Merkezi'nin ilk binasını biz yaptık Sunucu Plaza, ikincisini de biz yaptık Megapol Tower, Konak bölgesinin ilk yüksek binasını da biz yaptık Çarşı Kule, ikinciyi de biz yapıyoruz. Şimdi Megapol İzmir'i yaparak Halkapınar'a bir ağırlık merkezi koyuyoruz, bütün bölgeyi olumlu etkileyecek. Bunu en son Megapol Urla Evleri'nde yaşadık, İçmeler şehircilik açısından bir çöküntü bölgesiydi, şimdi tek bir projeyle bütün bölgenin aurası değişti. Çekim gücüyle bütün bölgeyi etkiledi. Halkapınar'da yapacağımız Megapol İzmir kesinlikle İzmir'in yeni merkezi olacak.

ADRES İZMİR OLACAKYeni Kent Merkezi Türkiye'deki en iyi örnektir, 4.5 milyon metrekarelik bir alana tek imar hakkı verildi. Herkese aynı hak verildi, teorik olarak Türkiye'nin en iyi uygulamasıdır. 10 yıl sonra Türkiye'deki en önemli yatırım alanı olacak bir yer, çünkü dünya ölçeğinde şirketler de İzmir'e geliyor. İzmir dünya ölçeğinde yaşanabilecek bir şehir. Teknoloji ve hizmet sektörü adres olarak İzmir'i seçecek, bu kaçınılmaz.

İzmir limanına lojistik destek veren depoların bulunduğu bir bölge olduğu için parseller büyük, 5 bin metrekare, 10 bin metrekare büyüklüğünde parseller var. Benim Megapol İzmir gibi büyük bir projeyi şehir merkezine yapma şansım yok, 500 metrekarelik parsellerden kaç tane toplayabilirsiniz? Megapol İzmir projesinin arsası 27 bin metrekare, inşaatı 200 bin metrekare. İçinden geçen caddenin uzunluğu 330 metre, Alsancak'ta bu uzunlukta bir cadde pek yok. Niye böyle bir proje yaptık? Kendi kendine yeten bir proje yapmak istedik, çevresi yapılaşmadığı için tüm ihtiyaçları karşılayacak bir proje hazırladık. 10 yıl hazırlık süreci yaşadık .

Avrupa'daki bir alışveriş caddesini buraya getiriyoruz, 867 koltuklu bir tiyatro salonumuz var, çok büyük bir spor merkezimiz var, kadınlara yakın döğüş öğreteceğiz. Hollanda'dan hocalar getiriyoruz, tacize karşı kadınların kendisini savunması için çalışmalar olacak. 6 sinema salonumuz, sokak sanatçıları müzisyenler olacak, kendi yönetim planımızla yöneteceğiz. Mağazaların tavan yüksekliği 5.5 metre, İzmir'de bir İspanyol restoranı açmak istediğinizde istediğiniz dekorasyonu yapamazsınız çünkü tavan yükseklikleri uygun değil. Burada konsept restoran ve kafeler olacak. Konut ve işyeri birlikte 5 bin kişi yaşayacak, 30 Aralık 2020'de teslim edeceğiz.

UZUNDERE'YE YENİ BİR DÜNYA KURULUYOR

Uzundere'de yapacağımız projenin ise dünyada bir örneği yok, ben görmedim. Herhangi bir yerden kopya değil, bu da beni çok heyecanlandırıyor. Dünyadaki trende baktığınızda fijital dönem başladı. Fijital çağa girdik yani dijitalleşme ile fiziksel hayat birleşiyor biz artık fijital hayata geçiyoruz. Dijitalleşmenin neticesinde alışveriş merkezlerinde alış veriş azalıyor, çünkü artık elektronik ticaret başladı. Günümüzde dijital dönemde sanal dünya ile gerçek dünya yeni ürünlerde buluşacak. Uber bunun bir sonucudur, hayatımız, alışveriş merkezleri bu şekilde değişecek. AVM'ler daha çok arkadaşlarınızla buluşma, yemek yeme, tiyatroya gitme, film izleme yerleri olacak. Fiziksel hayatla dijital hayatın buluşma noktası olacak, dünyadaki trend bu yönde.

KENDİMLE YARIŞIYORUM Ben kendimle yarış içindeyim, çünkü kendi imkanlarım var. Ekonominin temel kuralıdır istekler sınırsız, imkanlar sınırlıdır. Ben kendi imkanlarım çerçevesinde projeler yapıyorum. Şu anda Uzundere'de farklı bir şey planlıyorum. Türk sinema sektörü için önemli sayılabilecek bir merkez yapıyorum, çok sıkı bir şey olacak. Türkiye'de yılda 300 film yapılıyor, bu filmlerin gala gecelerinin yapılabileceği bir salon yok. O nedenle 1.700 kişilik bir salon yapıyoruz. 15 sinema salonu yapıyoruz, 1.500 kişilik çok amaçlı bir salon yapıyoruz. Espri şu, İzmir'in film sektörü için bir cazibe merkezi haline gelmesi. Bütün projelerimde fikir, ana felsefe bana aittir burada Epik mimarlıkla çalıştık. Cannes'deki film festivalinden esinlendim, onların kırmızı halısı var bizim kırmızı yürüyen merdivenlerimiz, kırmızı asansörlerimiz olacak. Londra benim en sevdiğim şehirlerden biridir, çok güzel sahneleri var. Bir müzikale gidiyorsunuz etkileniyorsunuz, doğduğunuz şehirde de, İzmir'de de böyle bir şey olsun istiyorsunuz benim temel duygum bu.

AVM DEÐİL, AXM GELİYOR

Aynı proje içinde 450 odalı bir otel, çocuklar için muhteşem bir eğlence merkezi yapıyoruz. Dünyada artık eğlence ve yiyeceğin öne çıktığı alışveriş merkezleri yapılıyor, biz de bunu ön plana çıkaran bir konsept geliştirdik. Biz artık AVM demiyoruz, AXM diyoruz, alışveriş kültür sanat merkezi diyoruz. Toplam 206 bin metrekare projenin 30 bin metrekaresini kültür sanata ayırdık. Projenin etrafında 2 bin konut inşa edeceğiz. Kendi kısıtlı imkanlarım, tasarruflarımla yaptım. Herkes alışveriş kısmını görüyor, haber yapıyor ama proje çok daha büyük. Ortadoğu'dan yabancı sermayedar arıyorum, çünkü yapılacak alışveriş merkezi çok ciddi bir proje. Mülkiyeti bizde, izinlerini aldık, birkaç ay içinde başlayıp, üç yıl içinde tamamlayacağız.

İZMİR YUKARI ÇIKIYORFerdinand Porsche'nin aslında bir tasarım bürosu olduğunu öğrendiğimde anladım, evet gerçek bu dedim. Porsche bir tasarım ve ilk başta Volkswagen'a fason olarak üretiliyor. Önemli olan bir şeyi zihinsel olarak mükemmel tasarlamak. Yapmak basit aslında, ucuz bir iş. Asıl iş tasarım, bir kitabı değerli kılan matbaa değil. Yazarın kafasında yaşadığı proses değerli olan. Asıl değerli olanı fark ettiğimde bütün enerjim de tasarlamaya yöneldi. O nedenle benim için şu anda bu projeler bitti, inşaatı, satışı, detaylar, pürüzler yapılabilir. Önemli olan projeyi ortaya çıkarmaktı. Zamanla sınırlı bir çok imkanımız var. Zihinsel bir tasarım yapıp onu gerçekleştirebiliyoruz. Bu dünyanın kurallarına ne kadar hakim olursanız, o rüyayı o kadar gerçekleştirebiliyorsunuz. Zihinsel bir tasarım yapıp hayata geçirmek benim için önemli, aslında evren de bunun üzerine kurulu. Zihinsel birikimlerimi İzmir'de hayata yansıtmak istiyorum. İzmir'de bu potansiyel var. Şehirlerin hayatına baktığınızda her zaman yukarı çıkan bir grafik yok, şehirler iniyorlar tekrar akıllı şeyler yapıyorlar tekrar yukarı çıkıyorlar. İzmir şimdi kesinlikle yukarı çıkıyor.

MESAFE KOYARIM

İş hayatında belli bir otoritenizin olması lazım ben onu sertlikle değil, mesafe koyarak sağlıyorum. Anlıyorlar o zaman, Türkler başka türlü sözünüzü dinlemezler zaten. Sizin örnek olmanız gerekiyor. Ben kabuğumun içinde olduğum gibiyim, memnunum bir sıkıntım yok. Normalde içe dönük bir insanım ama kendi irademle onu aşıyorum. Çok titizim, düzen konusunda obsesifim. Neyin nerede olduğunu bilirim, bunun da çok faydasını gördüm. Su şişesinin kapağının nerede olduğunu bile bilirim. Çöpe atmadan evvel şişenin kapağını da takmış olurum (gülüyor). Ama sadece kendi hayatımla ilgili böyleyim, başkasının hayatına müdahil olmam. Geçenlerde bir programım erken bitti, Alaçatı'da yemeğe gideyim mi diye ikilem yaşadım. Kendimi sorguladım, baktım ki planım olmayınca karar veremiyorum. Bu mesleki bir alışkanlık olmuş, plan yapıyorsunuz ve uyguluyorsunuz. Daha iyi ne yapabilirdim? Daha çok üretebilirdim, kapasitem buna müsaitti ama imkanlarım ülkenin şartları bu kadardı. Bundan sonra kendimi daha hazır hissediyorum, dünyadaki güçlü ailelerle temasa geçtim, onların kaynaklarıyla İzmir'de bir şeyler yapabiliriz.İzmir dışında belki Avrupa'da bir kentte butik bir proje yapabilirim ama keyfine. Onun dışında merkezim İzmir.

İZMİR'İN GELECEÐİ KEMERALTI'NDA...Bence bundan sonra İzmir'de Kemeraltı'nı ayağa kaldırmamız lazım. 250 hektarlık bir alan, tam restore etmemiz lazım. Dünyada başarılı örneklere baktığınızda bir çoğu rekonstrüksiyon, aslına uygun tekrar yapılmış. Asıl sorun kimlik sorunudur, Kemeraltı İzmir'in kimliğidir. Bu parayla satın alamayacağınız bir şeydir, Kemeraltı İzmir'i bir dünya şehri yapacaktır. Gece yaşayacak fonksiyoneller kazandırılması gerekir. Agora'ya, Kadifekale'ye ulaşabiliyorsunuz, aşağı indiğinizde denize ulaşabiliyorsunuz Kordon'a iniyorsunuz. Dünyada çok zengin şehirler var, her şeyleri var ama kimlikleri yok. İzmir'in geleceği Kemeraltı'nda, İzmir'e tekrar kazandırmak lazım. Bu ancak sermaye ile yapılır, güçlü sermayeyi İzmir'e davet etmemiz lazım, doğru proje finansmanı sağlar. Kemeraltı'nda bir etap seçip komple bitirmek lazım, ben buna sahne efekti diyorum. Her şeyin kusursuz olması lazım, o hayali yaşattığında insanlar tamam diyorlar.

SİYASET HİZMET ARACIDIR

Ben 2009'da Bayraklı'da AK Parti'den Belediye Başkan adayıydım. Kazanmak için çok çalıştım ama olmadı. Seçmenin tercihine saygı duymak lazım. Yapım gereği ben göreve talip olmam, verilen görevi yaparım. O zaman da öyleydi, bugün de ben AK Parti'nin üyesiyim, delegesiyim. AK Parti'nin 2002'den beri ülkeye çok faydalı şeyler yaptığına eminim, AK Parti'yi destekliyorum ama aktif bir görevim yok. Bir görev verilirse yaparım ancak ben göreve talip olmam. Ben bir işadamıyım, ana faaliyet kolum siyaset değil. Siyaseti bir hizmet aracı olarak görüyorum, partim benim herhangi bir konuda faydalı olabileceğime inanırsa, hangi görevi verirse onu yaparım. Ben milletvekilliğine başvurmadım ama bu her şey olabilir ülkeniz için bu bir danışmanlık da olabilir, şehriniz için de olabilir.

AZİZ KOCAOÐLU GÖREV VERİRSE SEVE SEVE YAPARIM

Ben Aziz Kocaoğlu bana bir görev verse seve seve yaparım. Dese ki, 'Şununla ilgilen', yaparım. Aynı şekilde Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız bir görev verirse seve seve yaparım. Bu ülkeyi, şehri sevmenin şartıdır zaten. Bir kamu kuruluşu sana şurda ihtiyacımız var dese yaparım. Ülkesini seven her insan yapar, siz yapmaz mısınız? Faydalı olacağınıza inanırsanız yaparsınız. Mesela Almanya'yı iyi bildiğimi düşünüyorum, hükümetimiz dese ki Almanya ile ilgili bir faaliyet gösterebilir misin, gösteririm derim. Büyükşehir Belediye Başkanımız 'İzmir'le ilgili şunu yapabilir misin' dese, yaparım. Ama şunu da söyleyeyim, hayatta siyasetle ilgili bir planım yok, onu da size söyleyeyim. Yanlış anlaşılmasın, ben şu anda işlerime projelerime odaklandım.

BEŞ YIL SONRA...Her şeyle ilgili bir planım olduğundan bahsettim, beş yıl sonra önümdeki iki projeyi tamamlanınca artık para kazanmak istemiyorum. Bilinçli olarak para harcamaya karar verdim, öyle bir niyetim var. Doğru bildiğim işlere para harcayacağım ama kendim harcayacağım, birilerine vermeyeceğim. Vakıf kurmaya falan da inanmıyorum, birilerine para vermek istemiyorum, parayı kendim bilinçli olarak harcayacağım. Dokunarak, içinde olarak kendim yapacağım. İnsanlar bana göre ikiye ayrılıyor, üretici insanlar ve tüketici insanlar. Üretici insan kötülük düşünmez, üretmekle meşguldür. Köyde üreten de, fabrikada üreten de, köşe yazan da üretir. Üretmeyenler tüketir, kendilerini, çevrelerini, başkalarını tüketirler. Enerjilerini kullanacak bir yerleri yoktur. Olumsuz konuşmalara takılmıyorum artık, eskiden kulak asıyordum.

PARA HARCAMAK İSTİYORUM

Para bir araç, bir enstrüman, yapmak istedikleriniz için paraya ihtiyaç var. Hayallerinize giden şeyleri başka türlü yapamazsınız. Bu işler barterla olmaz (gülüyor). Şimdi önümde beş yıllık bir planım var, ondan sonra para kaygısından uzak planlı yaşamak istiyorum, planlı para harcamak istiyorum (kahkahalar)... Diyelim ki Halil Rıfat Paşa'da bir bölgeyi alıp mükemmel haline getirmek istiyorum, mesela bunun için para harcayabilirim. Bu yapılabiliyor diye göstermek istiyorum. Kentten bir kare seçip, alan belirleyip işadamı olarak kendi irademle keyif alarak para harcamak istiyorum. Bu tip işler bana heyecan verir. Para bağışlamak daha kolay bir iş, o hizmet yapılır ya da yapılmaz. İnsanlar hep para kazanmaya endeksli ama para harcamak için de gayret edilebilir. İkisi de gayret gerektiriyor (kahkahalar)...