RÖPORTAJLAR
17 Mart 2015 Salı

AKP iktidar olursa çok acılar çekeceğiz

Soyoğul sordu, CHP İzmir Milletvekili, aday adayı Moroğlu yanıtladı…

AKP iktidar olursa çok acılar çekeceğiz

2011 seçimlerinde, seçim bölgesi olan 1’inci bölgeden değil de 2’nci bölgeden (ve yarı yarıya seçilme ihtimali olan) 7. sıradan aday gösterildiğinde yazmıştım Mustafa Moroğlu ile ilgili duygularımı, düşüncelerimi…  
O seçimlerde, ennnn sevindiğim sonucunsa, onun 7. sıradan Meclis’e girmesi, seçilmesi olduğunu da.
Çok sevinmiş, çok gururlanmıştım. Tanışıklığımız çooook eskilere, benim üniversite, onunda lise öğrencisi olduğu 70’li yıllara dayanıyordu; solun bin parça olduğu o yıllarda, aynı siyasi grupta, aynı gençlik heyecanıyla ‘memleketi kurtaracağız’ idealleriyle buluşmuşluğumuz, yoldaşlığımız olmuştu çünkü…
Onun Meclis’e girmesi, benim kuşağım, taşıdığımız/paylaştığımız idealler için, yeni bir umut, çölde bir vaha demekti çünkü…
CHP İzmir Milletvekili Mustafa Moroğlu, yine CHP’den milletvekili aday adayı.
Aday olmayı Genel Merkez’e bırakmadan, tam da ondan beklediğim gibi kendini parti üyelerine teslim etti, kontenjanı beklemeden/zorlamadan, ön seçimlere gireceğini ilan eden ilk İzmir Milletvekili oldu.
29 Mart’ta sonuçlanacak bu yarış öncesinde bir araya geldik, hem memleketi, hem siyaseti, hem önümüzdeki seçimlerin ne anlam ifade ettiğini, AKP’yi, MHP’yi, HDP’yi…
Hem de ‘ne olacak bu CHP’nin halleri’ni, ön seçime girenleri/girmeyenleri/sonuçlarını konuştuk. Hem iki arkadaş, hem de gazeteci-siyasetçi olarak…
Söyleşi zaten uzun, sözü uzatmadan buyurun…
 
 
GÖNÜL SOYOĞUL: Milletvekili seçilmeden önce de siyaset yapıyordun ama denizin kıyısında olmakla, denizin içinde olmak arasında ne fark var?
 
MUSTAFA MOROĞLU: Çok büyük fark görmedim. Milletvekili olmadan önceki parlamentoya bakışımla milletvekili olduktan sonraki bakışım çok farklı değil. Çünkü denizin çok yakınında, zaman zaman da denizin içinden çıkanlarla beraber olduğum için temelde farklılık görmedim.

 
-Parlamentoya bakışın neydi?
 
MOROĞLU: Şimdi onu anlatacaktım. Parlamentonun, sadece AKP iktidarı döneminde değil daha önceki parlamentoların da seçilen milletvekilleri ve partilerin, ‘bu ülkenin önemli sorunları var, çözüm bulalım gerekirse muhalefetle işbirliği yapalım, gerekirse parlamento dışı demokratik güçlerle sendikalarla, odalarla konuşalım, farklı bir proje ortaya koyalım’ düşüncesiyle hareket eden bir parti olmadı bana göre. Bir iki dönem hariç.. O da partinin iradesiyle değil dış dünyada değişen konjonktürle oldu. Ecevit’in 74, 77 seçimlerinden sonraki hayalleri gibi... Onun dışında herkes bu parlamentoda ‘ben çoğunluk olayım, olmazsam biriyle ittifak yapayım, iktidarımı sürdüreyim, bir biçimde de memleket nasıl giderse gitsin’ dedi. Böyle bakmadım hiç. Çözemeyeceğimi de biliyordum. Milletvekili adayı olurken de parlamentoda bu işin hemen bitmeyeceğini biliyordum. Dolayısıyla yine aynı manzarayı gördüm. Ama yanlış anlaşılmasın, ‘bu parlamenter sistemde çözülemez, sisteme karşı bir bakış açısı’ değil. Aksine her zaman söylüyorum, dünyada iyi bir düzen sağlamak için en az bedel ödemenin yolu, demokratik yollarla ve parlamenter sistemle çözmektir. İnsanları birbirine vurdurarak kutuplaştırarak değil! Sonuna kadar çok zorunlu kalmadıkça savaş bir cinayettir. Bunu sonuna kadar zorlamak gerektiğini düşünüyorum.
 
- Meclis’e girdiğinde nasıl bir tabloyla karşılaştın?
 
MOROĞLU: Parlamentoya girince eskisine göre daha kötü bir durumla karşılaştığımı söyleyebilirim. Hem AKP’nin 1’inci, 2’nci, hem de 3’üncü durumuna göre öyle hissettim. Çünkü izliyordum. Mesela AKP’nin birinci döneminde AKP milletvekillerinin bir kısmı çok hayati konularda farklı düşünür, farklı davranırdı. Muhalefetin önerileri biraz daha dikkate alınırdı. Fakat gittikçe halk AKP’ye bir daha/bir daha deyince, bunlar iktidarın zevklerini aldıkça, bunu daha fazla devam ettirebilme adına saldırdılar. Milletvekillerinin dövülmesiyle artık göstermelik de olsa parlamento olmaktan çıkmıştır. Bazı milletvekillerimizi siyasetten soğutmuştur. Bende de oluyor. Şu İzmir meselesi olmasa ‘yahu ben de bu parlamenterliği noktalayayım’ noktasına geldim. Çünkü insani ilişkilerin yapılamadığı bir şey görüyorsun ortada. Bugüne kadar laf atan, bağıran çağıran biri olmadım. Faydası yok. Anlaşılamıyorsun. Hiç davranmadım ama uysal gördüğüm adamların bile bana saldırdığını gördüm. O zaman ister istemez diyor ki insan, ‘yahu kardeşim yapmayalım bu işi’. Sonra İzmir’e geliyorsun, onlar için de bir kanalsın. Hüseyin Avni Ateşoğulları diye yapılan okul, İmam Hatip’e veriliyor. Seni buluyorlar, gidiyorsun sığınakta ders yapıldığını görüyorsun. Onu gidip oraya taşıyorsun. Bilgi sağlıyorsun. Artık parlamentoda komisyonlarda yapılacak işlerden daha çok, o milletvekilliğinin sana sağladığı, sana yönelen gazetecilerle bilgi edilme haklarından soru, araştırma önergeleriyle halkın muhalefetini örgütleyerek milletvekilliği yapmak lazım. Böyle bir sorumluluğum var, tecrübem de. Kiminle nasıl konuşup nasıl örgütleyeceğin, aday olmakla öğrenilecek bir şey değil. İçinde yaşanılarak öğrendiğimiz bir şeydir. Bu nedenle ‘bir daha yapalım sorumluluktan kaçmayalım’ diyorsun. Siyaset sadece de milletvekili olarak yapılmıyor. Olduğumuz dönemde ise hem dinleyen, hem ulaşılabilen, hem çalışkan bir durum yaratmaya çalışırsak, bu çürüme ve gerileyişe dur diyebiliriz. Parlamentoya yabancı değildim. Gidince, içinin daha kötü olduğunu gördüm. Bunu düzeltmek için de benim gibi düşünen, çalışan, halkı dinleyen ve uzlaşıcı... AKP ve siyasetiyle uzlaşan değil, toplumun tüm kesimlerini anlayan, ‘benim inancım, kimlik meselem engelleniyor’ diyen, ‘ülke bölünüyor, benim cumhuriyetim’ diyenle de konuşan, yeni bir yol arayanların çoğalması gerekir. Belki o zaman parlamento biraz düzelir. Bakanlığı falan düşünmeden ortak çözümler aranabilir.
 
-Peki CHP’yi bu süre içinde nasıl değerlendirdin? İnsanlarda CHP’nin yeterli muhalefeti yapmadığı görüşü var. İçeriden birisi olarak bu eleştirilere nasıl bakıyorsun?
 
MOROĞLU: Çok açık yüreklilikle anlatmaya çalışayım. Türkiye’de CHP’nin sosyal demokrat bir parti olarak kurumlaşamadığı ve tümüyle toplumun bütün sorunlarını ortaklaştırmadığı ve bunları topluma anlatamadığı gerçektir. Bu CHP’den kaynaklanmıyor. Bu iradi bir sorun. Böyle bir sorunumuz var. Organizasyonumuzu iyi yapmalıyız. Daha iyi yapmak için çabalarken, yapamadığımızı tespit etmemiz lazım.
 
-Neden yapamıyor?
 
MOROĞLU: Yapamayışımızın iki nedeni var; birinci nedeni biziz. CHP’liler. Çünkü CHP’liler siyasal iklimden etkilenerek genellikle düşündükleri ve ortaya koydukları şeyler iktidar… Parti içi iktidarda da, belediye başkanlığı, meclis üyeliği milletvekilliği iktidardır. Oysa CHP Parti Meclisi, MYK’sı oluşturulurken geçtiğimiz 4 dönemde bu tür emareler olmasına rağmen zayıf kaldı. Düşünmesi gereken şuydu; ‘benim bir hedefim var. O hedef, siyasal iktidardır. Bu hedefe ulaşmak için parti örgütü yaratmak lazım. Uzlaşma kültürüyle yoğrulmuş sosyal demokrat ideolojiyi bilen örgütü oluşturmak gerekir.’ Bunu yapmak bizim elimizdeydi. Yapabildik mi? Yapamadık. Çünkü partide benim anladığım ortak bir dili olması lazım. Oluştu mu? Ortak bir dil oluşamadı. Milletvekili arkadaşlarımızın biri başka bir şey söyledi, biri başka bir şey söyledi. AKP’de olmuyor mu bunlar? Oluyor. Çok daha fazlasını yaşıyor ama onlar yansımıyor topluma. Yukarıdan aşağıya örgütlenen, halkın ilgisini çeken taleplerle ilgili olan politik mücadeleyi örgütleyemedik. İzmir’in kamu mallarının bütün şehir yasasıyla elinden alınmasıyla ilgili İzmir düzenli bir mücadele içine olmalıydı ve bunu sokakta yapmalıydı. Yasayla yapamıyorsun. Yasanın müsaade ettiği bir şey var. Vali il koordinasyon kurulu kuracak. O kurul karar verecek. O kurul malların İzmir Büyükşehir Belediyesine bırakılmasını sağlayabilirdi. Yapabildin mi? Yapamadın. Sadece Büyükşehir belediye başkanlığının açtığı davalarla yetinme durumunda kaldın. Bundan İzmirlinin haberi var mı? Yok. Bu mücadeleleri örgütleyemedik.
Şimdi iç güvenlik yasa tasarısı konuşuluyor. Bu iç güvenlik paketiyle ilgili tüm milletvekillerinin düzenli ve değişik eylem biçimleri yapması lazım. Polisle karşı karşıya gelmek için değil. Bunu da kalın çizgiyle belirteyim. Cumhuriyet Meydanı’nda, Karşıyaka’da, Kıbrıs Şehitleri’nde elinde güvenlik paketini alan, sokakta 3 kişiye anlatsın. Durmasın. Bizim il ve ilçe örgütlerimiz bunları sizin vasıtanızla kamuoyuna anlatmalıdır. Bu işi ancak CHP yapabilir. İzmir’deki tüm yurttaşlara ‘iç güvenliğin anlatıldığı gibi teröristlere karşı olmadığını, aslında halka ve haksızlığa karşı olduğunu’ anlatmalıyız. Anlatabiliriz. Bu bizim eksikliklerimiz.
 
-Bunları yapsaydınız hemen anlaşılabilir miydiniz?
 
MOROĞLU: Anlaşılamazdık. Neden? Özellikle Sovyet Bloğu dağılmadan, soğuk savaşın sürdüğü yıllara dek insanlar kendilerini politik duruşlarıyla ifade ediyorlardı. 12 Eylül darbesi arkasından milliyetçi hareketler çıkınca, insanlar kendilerini milliyetleriyle tanımlamaya başladı. Kimisi Kürt olduğunu ifade etmeye başladı. Kimisi Atatürkçü olduğunu, kimisi Alevi olduğunu söylemeye başladı. Kimisi de bu tanımlamayı İslam üzerinden yaptı. Milletvekilliği meselesinde bile konuşulan şey ne? Kürt mü? Alevi mi? ‘Bizim sorunlarımızı en iyi kim anlatacak?’ diyen yok. ‘Mustafa Moroğlu benim arkadaşım, o seçilsin’ diye seçilmek istemiyorum. Bana böyle bir sorumluluk yüklemesinler. Bana ‘Denizlili, Türk, Sünni’ diye bir sorumluluk yüklemesinler. Yükleyecekleri sorumluluk şu olsun; ‘Dinlenebilir, ulaşılabilir, memleketin sorunlarını bilir, anlatabilir, ötekileştirici değildir, insanların talepleri doğrultusunda hareket eder, korur kollar’ desinler. Bunu yalnızca biz değiştiremeyiz. Üst üste gelen seçimler endişesiyle bu kimlik üzerine yapılan siyaseti yok etmek için alternatiflerle cesaretli davranamıyoruz. ‘Şöyle dersem acaba Batı’daki oyu kaybeder miyim? Şöyle dersem Doğu’daki oylarım azalır mı?’ Bir taraftan ‘Türkiye partisi olmam lazım’ diyorsun, bunları yaparken ‘acaba bu taraftan oy kaybeder miyim?’ diyorsun. Bu seçim artık Türkiye açısından değil AKP iktidarı açısından çok önemli. AKP iktidarının geleceğiyle ilgilidir. AKP bir daha göreve gelirse, bir daha seçim yapılamayacağı endişesi oluştu. Bunlar tehlikeli. AKP bir daha iktidara gelirse hatta koalisyonla bile gelse, çok acılar çekeceğimiz görülüyor.
 
-Siyaseti, siyasetçiyi söylüyorsun da seçmen ne yapsın bu tabloda?
 
MOROĞLU: Türkiye’nin hakikaten bir şeye ihtiyacı var. Bütün bu kutuplaşmadan öteye seçmenin bir akıl ortaya çıkarması lazım. Yaşar Kemal’in ölürken bile yarattığı tabloyu özlüyor. Cenazesi böyle bir şey yarattı. Beşiktaş’ın Liverpool’u elemesi bile böyle bir şey yarattı. İnsanlar birleştirici bir şey arıyor. Beşiktaş’ın Liverpool’u elemesi insanları birleştiriyor. Yaşar Kemal’in ölmesi insanları birleştiriyor. Bundan dolayı ben seçimlerin bir daha yapılamayacağını düşünenlerden değilim. Yapılır ama çok bedel ödemeyelim. İnsanlar mutsuz. Ben milletvekiliyim, mutsuzum. İşçiye bakıyorsunuz insanlar gülerek selam veremiyor. Bu her alanda hakim. Bu ortamı değiştiremediğimiz için anlatamıyoruz. Bir bize bağlı nedenler var. 2015 seçimleri partimiz için çok önemli. 2019’a kadar bir seçim yok. Endişe de yok. 2015 seçimlerinin ertesi gününde itibaren partinin önüne koyması gereken; yeni bir örgütlenme tarzı ve yeni bir siyaset tarzıdır. Bunları söyleyince yeni CHP diye kimsenin aklına gelmesin. Yenileşme her zaman iyidir. Eskiyi yok saymak anlamında değildir. CHP’de mücadele etmek isteyen gençler eskisine benzemeye çalışmayacak ama yok da saymayacak. Çünkü o dönemin şartları farklıydı. Bizi öyle vurmaya çalışıyorlar. ‘CHP eskiden ne yaptı şimdi de aynısını yapacak’ diyorlar. İnsan olarak bile 10 yıl önce, bir gün önce yaptığın işi yapamıyorsun. Hayat akıyor. Herkesin bildiği bir söz var; akan bir nehirde iki defa yıkanılmıyor. Hayat devam edecekse değişime kulak vereceksin. Yeni bir tarz yakalayacaksın. Bizim sorumluluğumuz budur. Bu iki nedeni ortadan kaldırabilirsek Türkiye düzlüğe çıkar.
 
-Biraz önce anlattığın tabloyu, Türkiye’yi bekleyen tehlikeleri, AKP’nin yeniden iktidar olması halindeki kaygıları ön plana çıkarıp seçmene verdiğin mesaj ‘aman CHP’ye oy verin’ mesajı mı, yoksa başka bir mesaj mı? Seçmenin yanı sıra CHP’nin bu seçimde ne yapması gerekiyor?
 
MOROĞLU: Doğru cevap verilmesi gereken bir soru; ‘Şeriat gelecek, laiklik elden’ gidiyor diye korku salınan bir şeyin bu iktidarı engelleyemediği ve Türkiye’yi düzlüğe çıkarmadığı bugüne kadar anlaşılmıştır. Bu, böyle bir tehlike yok demek değildir. Halkın yapması gereken şey şu; ‘benim yaşam standardım kaç yıldan beri düzeldi mi? Sadece AKP iktidarıyla ilgili değil, sorunlarım ne?’ Bunlarla ilgili bu iktidardan vazgeçmesi lazım. Buna cevap verecek insanın çok olduğunu düşünüyorum. Ondan sonra, kime oy vereceğini düşünmesi lazım. Ona cevap verirken de bu sorunlara en yakın çözüm bulacağı partiyi bulmalı… Çok doğru söyleyen parti vardır ama alacağı oy yüzde 1 ya da 2’dir. Bunu bilmesi lazım. Az önce anlattığım düşüncelere çok yakın partiler var mı? Var. Ama ne o partilerde çalışıyorum, ne de o partilere oy verilmesini istiyorum. Neden? Çünkü benim yaşamımı kolaylaştıracak oy almaları ve iktidara gelmeleri mümkün değil. Baraj yüzünden. O zaman insanlar iki parti arasında karar verecek. Bu dönem öyle olacak.
 
-İki parti derken?
 
MOROĞLU: Yani CHP ve AKP arasında.
 
-Niye MHP değil? Baraj sorunu yok, ayrıca HDP’nin de barajı geçme ihtimali var.
 
MOROĞLU: HDP’yi ayrıca tartışalım. Milliyetçi Hareket Partisi yıllardır parlamentoya girse bile uyguladığı politikalarla AKP’nin sanki ‘rejimin ve laikliğin koruyucu bir partisi’olarak algılanmasına yardımcı oldu. Oysa öyle değil. AKP iktidara geldiğinden beri, MHP bakın, hep AKP’nin çabalarına ortak bir tavır sergiledi. Türkiye’nin kutuplaşmasına neden olan en büyük çabayı da MHP gösterdi. Özellikle bu Kürt meselesinde çaba gösterdi. Halkın günlük sorunlarını düşünmesi yerine, bunları yaptı. Bu nedenden ötürü MHP’nin aldığı oyların AKP’yi çok gerileteceğini düşünmüyorum. Gelgitler AKP’yle MHP arasında yaşanıyor. Cumhurbaşkanı seçimlerini, 2010 referandumunu hatırlayın. Bunlarda MHP’nin tarzı ve tavrı AKP’ye referandumda evet oyu, seçimde de Recep Tayyip Erdoğan’a cumhurbaşkanlığı yolunu açmıştır. Oradaki daha modern yaşamdan yana içten Atatürkçü olan insanların artık daha iyi yaşama dönmesi için CHP’ye oy vermesi lazım.
 
-HDP’ye gelirsek…
 
MOROĞLU: HDP özellikle cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi ve HDP olduktan sonra Türkiye’nin daha özgürlükçü, daha sol bir görünüme gitmekte ve solun temsilcisi gibi davranmaya başladı. Bunun iki nedeni vardı. Bir; Güneydoğu ve Doğu’da PKK’yla yürütülen silahlı mücadeleyi yapan ülkelerde görüldüğü gibi sonuç alamadığı görülmeye başlandı. AKP’nin de, her seçimde yaptığı gibi pazarlığa oturması ve seçimleri çatışmasız bir ortamda götürmek istemesi Oslo Görüşmelerinden sonra böyle bir döneme evrildi. ‘Biz de Türkiye’de daha merkeze yakın duralım, Kürt milliyetçisi olmaktan çıkalım diye bir çaba içine girelim’ dediler. Hedef olarak doğru mu? Bence doğru. Bu çabaya devam etmeliler. Ama öyle bir gerçek de var ki; bu hareketin temelini oluşturan şey Kürt hareketidir. Güvensizliği yaratan kamburlar da var. Gezi direnişi ilk başladığı zaman, darbe olarak lanse edildi. 17-25 Aralık başladığında da yolsuzluk değil ‘hükümeti indirme girişimi’ olarak lanse edildi. Şimdi bu tür güvensizliklerden ötürü, seçmenin HDP’ye kendi tabanından başka kesimin yöneleceğini düşünmüyorum. Peki HDP barajı aşsa iyi olmaz mı? Bence çok iyi olur. Aşamazsa iyi olmaz mı? Çok kötü olur. Bu kumar oynanacak bir kumar değil. İntihar gibi bir şey. Son şansın var. Ya parlamento dışı kalıp Doğu ve Güneydoğu’daki oradaki yurttaşların ötekileştirilmesine hizmet edecek bir ortam yaratacaksın. Ya da parlamento içine girip mutabakat denilen aslında hiç öyle olmayan ya da parlamentoya girerek daha demokratik bir evreye girmesi için çabalayacaksın. Ki, bu hepimiz için önemlidir. Kutuplaşılmasın. Kimse ölmesin. HDP parlamentoya girsin.
 
-HDP’nin seçime parti olarak girmesinin çok da doğru bir karar olmadığını, risk taşıdığını hala savunanlar var. Görüşün?
 
MOROĞLU: Evet, büyük bir risk. Hepimiz biliyoruz ki bazen devlet eliyle bazı operasyonlar yapılıyor. Bir yerde oyların sayılmaması ya da oyların eklenmesi. Mersin’de yapıldı. ‘Akşam HDP kazandı’ denildi, ‘sabah MHP kazandı’ denildi. Barajı böyle aşmak var, aşamamak da var. Her ikisi de kötü. Aşar ya da aşmaz demem çok mümkün değil. Anket olabilir ama bu meseleye ilişkin çok doğru bilgi vereceği kanaatinde değilim. Bütün mesele, HDP 2004, 2007, 2011 seçimleri sonuçlarına bakarak karar verecek.
 
-Milletvekili olma/olmama konusunu sorgulayıp olma kararı vermişsin. Ön seçime girme konusunda ilk karar veren ve kontenjanı ilk eleştiren de sen oldun İzmir milletvekilleri içinde. Önseçime girme kararını neden aldın?
 
MOROĞLU: Bir defa ben milletvekilliğinin, parlamentonun içinde bulunduğu durumdan ötürü sokakta yapılması gerektiğini düşünüyorum. Bu mücadeleyi hem köylerde köylülerde, hem okulda, öğrenciyle, herkesle yaptım. Bir anlamda sokak çocuğuyum. (gülerek) Hatta parlamentoya oturduğum zaman bacaklarım, kolum ağrıyor. Sokakta yapacaksan, sokağın sesine kendini teslim edeceksin. 2 kişi için ön seçim yapılsa bile, biri ben olurdum. ‘İkinci bölgeden 13’ün 11 belli, 2 kişi ‘deseler, ben girerdim. Bir kişi olsaydı girmezdim. ‘En büyük megaloman sen misin’ derlerdi! Karar verdim ve müracaatımı yaptım. İç güvenlik paketini anlatalım, ön seçim çalışmalarını yapalım dedik.
 
 
-Bazı vekillerin kendini sokağa teslim etmeyişine ne diyorsun?
 
MOROĞLU: Bu kişisel bir seçimdir. Çünkü bütün milletvekilleri sokakta olacak değil. Kendi açılarından ‘ben partimde şu kadar yıldır görev yapıyorum bu nedenle partim lazımsa bana görev verir’ diyebilir. Haklıdır da. Doğru, tek değil...
 
-Ön seçim kararı alındı ama kontenjan da var. Biri kılçıklı balık, bir diğeri zahmetsiz yiyor. Dışarıdan bakıldığında hiç adil görünmüyor doğrusu…
 
MOROĞLU: Adil olup olmaması, kontenjanların nasıl olacağına bağlıdır. ‘Ön seçim mutlaka çok adil bir sonucu doğurur’ ya da ‘atama doğurur’ diye fetişizm derecesinde düşünenlerden değildim. Her ikisinin de partiye yarar getirecek, oy sağlayacak bir aday listesi çıkarabileceğini düşünüyorum. Kurumlaşmış bir parti mekanizmaları işleyen demokratik merkeziyetçiliğin yukarıdan aşağıya yaratamamış olmasına bağlıyorum. Herkesin haklarını eşit kullanmayı beceremediklerine bağlıyorum. Ben ön seçim yaşadım. Bu kurumlaşmayı başaramadığımız için, toplumun tüm kesimlerini temsil eden sonuçlar çıkmıyor her zaman. Kontenjan, bu yapıya göre gerekli. Toplumu temsil etmeyen, eksiklikleri gidermek için değil de genel merkezde yöneticilik yaptığı için kullanırsanız o zaman adil olmaz. ‘Ben köylüleri temsil eden bir milletvekiliyim, ya da sanayicileri, ya da Alevileri temsil eden bir milletvekiliyim, bunu dengelemek için partinin programına bağlı beni de orada temsil edin’ diye bir isim koyarsa o zaman adil olur. Ama 2 dönem milletvekilliği yapmış benimle aynı özelliklere sahip birini koyarsan olmaz. Ben varım zaten ön seçimde. Aynı özellikte birini koyarsan olmaz. 1-3-5 koydun, birini 7’ye koy. 3 kontenjan fazla oldu dediğimiz zaman ‘niye siz 8 milletvekili çıkaracağınıza inanmıyor musunuz’ gibi tepkilerle karşılaştık. Ben 1’de olsam da aynı şekilde çalışırım, 7’de olsam da aynı şekilde çalışırım. En az 3’ünü İzmirliden göstersinler. İzmir’de ekonomist yok mu? Uluslararası görev alabilecek, örgütlenmeden sorumlu olacak kimse yok mu? İzmir’de hapis yatmış adam yok mu? Hapis yatmış olmak bir avantaj gibi görünecekse… Bir kere 6 kontenjanın 3’ünde İzmir’den kullanması adil olur.
 
-Niçin 2’inci Bölge? Daha önce 1’inci Bölge’den aday oldun ama partin seni 2’inci Bölge’de gösterdi. Hakikaten sıralaman itibariyle 7’inci, riskli bir yerdeydin ama başardın. Niye 1’inci değil de 2’nci bölgeyi seçtin?
 
MOROĞLU: Ben geçen dönem 2’nci Bölge’den aday gösterildiğimde doğru bir karar olduğunu seçim sonuçlarında öğrendim. Çünkü seçim öncesi birçok anket, birinci bölgede 7, ikinci bölgede 6 gösteriyordu. Yarım puan falan fark vardı. Birinci bölge fazlaydı. İkinci bölgede 7 çıkmasının nedenlerinden birinin, kendi çabamın olduğunu düşünüyorum. Toplumun taleplerine cevap verecek ilişkimin olduğu alanlar vardı. Balçova ilçe Başkanlığı yapıyorsun ve Narlıdere’de esnafsın. Diğer ilçelerle bir bağlantın yok. O zaman seçim çalışmalarında 2’nci bölgedeki ilişkilerimin daha fazla olduğunu gördüm. Ben 1974 yılında İzmir’e geldiğimde Bayraklı’da oturmuşum. Bilmediğim gecekondu semti yok. Gecekondu yaparken yardımcı olmuşum, mücadelenin içinde olmuşum. Boş durmamışım. O dönemdeki devrimci yurtsever gençlik derneğiyle ilgili mücadelemde hep onlarla iyi anlaşmışım. Lisedeyken, Ege Üniversitesi ve Bornova’da mücadele etmişim. Parti dışında 120 kişiyle o günkü sonucu çıkardık. 600 bin broşür dağıtmışız. İkinci neden de, şu an 2’nci bölgenin milletvekili olarak seçmenlerin sorunlarını biliyorum. Bana onay verecekse ona göre versin. Birinci bölgede bakıldığında çalışmam daha kolaydı. Burayla ikinci bölge milletvekili gibi davranmadım, birinci bölgeyle de sıcak ilişkiler içindeydim. Seçildiğim bölgeden kendimi sormam lazım.
 
-İzmirli milletvekilleri olarak maalesef tek yumruk olmayı başaramadınız ve gruplaşmalar oldu. Alaattin Yüksel ve Hülya Güven’le birlikte ‘Aziz Kocaoğlu’nun ekibi’ değerlendirmeleri oldu. Aziz Bey’le hiç mi görüş ayrılıklarınız olmadı, hiç mi çatışma yaşamadınız?
 
MOROĞLU: Partide hakim olan ekip şu, bu diye bir şey olabilir mi? Siz benim ya da Alaattin Bey’in herhangi bir belediye başkanıyla kavga ettiğini duydunuz mu? Sadece Balçova’da başka bir belediye başkanı adayı istedim diye Çalkaya’yla aramızın iyi olmadığı çıktı. Onun yaptığı işlerle ilgili bir çatışmamız olmadı. İçsel bir şeydir. Ne Hasan Karabağ’la, ne Cevat Durak’la, ne Metin Solak’la, ne Ercan Tatı’yla, ne Ergun Özgün’le, ne Kamil Okyay Sındır’la çatıştığımızı kimse söyleyemez. Bizim partimizin belediye başkanıdır. Aziz Bey için de geçerlidir. Karşılıklı olanak bulabildiğimiz ölçüde eleştirebiliriz. En çok eleştirebildiğimiz ve önerebildiğimiz de Aziz Bey’dir. Aziz Bey’in her istediği oluyor diye bir şey yok. Hak etmediğimiz bir şey bu eleştiriler. Siz beni tanıyorsunuz, Alaattin Bey’i de herkes tanıyor. Alaattin Bey ya da ben ne Aziz Bey’in himayesinde siyaset yapacak bir karaktere sahibiz, ne de Aziz Kocaoğlu onu talep edecek biri. Asla!

 
-Basına yansıyan bir başka bilgi de Alattin Yüksel ile birlikte CHP İl Başkanlığı için Bedri Serter’in dışında bir isim üzerinde durduğunuzdu. Dediğiniz isim olmadı, bunu bir yenilgi olarak mı değerlendiriyorsun?
 
MOROĞLU: Doğru, önerdiğimiz isim farklıydı ama yenilgi olarak görmüyorum. Genel Başkan’ın doğru bilgilendirilmeden verdiği bir karar olarak nitelendiriyorum. Hala aynı düşüncedeyim. Bu dönem İstanbul örneği gibi bir şeye ihtiyacımız vardı. Uğur Büke’yle hiç siyaset yapmadım. Aklımıza geldi. Oradaki örneği görerek aklımıza geldi, önerdik. İl yönetimimizdeki bazı arkadaşlar ‘şu arkadaşı seçeriz daha iyi olur, iş adamlarıyla anlaşırız, Uğur Bey’i tanımıyoruz’ deyince iki isim verdik. Başka bir arkadaşımız atandı. Partinin il başkanlığına birinin atanması yenilgi olarak görülmez. Atandıktan sonra bizim için doğru karardır. O doğru kararın görevini yapması için çalışırız.
 
-Alaattin Yüksel’in aday olmayışını nasıl değerlendiriyorsun, niye ben bu dönem yokum dedi?
 
MOROĞLU: Alaattin Bey ortak aklına inandığım, beğendiğim, takdir ettiğim ağabeyim, yoldaşım. Siyaset milletvekili olmadan da yapılabilirse ben daha faydalı olurum düşüncesinde. Eleştirilerden, iyi anlaşılamadığı için, bunu yapması için de dışarıda kalmasının daha doğru olduğunu düşündü. Bu insanların fazlalaşması lazım. Dışarıdan daha faydalı olacağını düşündü. Benimle paylaştığı budur.
 
-2019 yerel seçimlerde Yüksel belediye başkan adayı olacak diyenler oldu?
 
MOROĞLU: İşte sıkıntı burada. Bir partinin, hangi bölgede ne kadar iş cinayeti olmuş, çözüm süreci, iç güvenlik paketi, ekonomik sıkıntıları, bunun gibi vatandaşı doğrudan ilgilendiren meseleleri konuşması lazım. (Biz nelerle uğraşıyoruz, neleri konuşuyoruz manasında ellerini açıyor…) Velev ki öyle, yerel seçimlere daha 4 sene var. Yarına çıkacağın garanti mi?
 
-29 Mart’ta büyük bir maraton olacak, ne bekliyorsun?
 

MOROĞLU: Öyle bir tahminim yok. Çok rahatım. Yapabileceğim her şeyi yapayım; üye bana güvenirse parti kazanır, vermezse yine kazanç sayarım. Siyasette başka türlü mücadele vermek de mümkün. Kendimle ilgili zamanım olur. Aktif siyaset yapmak çok zor. Değişik eleştiri ve haksızlıklarla karşılaşıyorsun. Mücadele her alanda devam edecek. Bu örgüt CHP’dir. Onun üyeleriyle yoldaşız. Omuz verirse devam ederiz. Vermezse kendimize daha çok zaman ayırırız. Tahmin yapmayı doğru bulmuyorum. Öyle bir oy çıkar ki, seni birinci yapar, öyle bir tablo çıkar ki seni onuncu yapar. Bu mümkündür.

 
Hayallerim bile realisttir!
 
Ben hep şef olmak istedim
YORUMLAR
Toplam 4 yorum var, 4 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
Başarılar 8 Nisan 2015 Çarşamba 11:14

AKP iktidar olursa çok acılar cekeceğiz demiş. Bunca yıldır muhalefetsiniz. Siz muhalefetken onlar hep iktidar. Hatayı aslında kendilerinde aramaları gerekiyor. Demek ki Seçmenlere iktidar olmak için değil muhalefet olarak kalmak istiyorsunuz gibi mesaj yolladığınız anlaşılıyor. Bence hesabınızı nasıl iktidar oluruz üzerine yapın. Bir oy bir oydur. Hiç bir seçmeninizi küstürmemeye bakın. Madem iktidar değilsiniz, iktidar olduğunuz belediyelere bakıyoruz bir çok azında gercekten iyi yönetilen belediyelere var. Örnek vermek gerekirse Aydın, Eskişehir, Seferihisar gibi. Belediyeleriniz de de torpille adam getirmeyin liyakata göre doğru dürüst bilgili insanlar getirirseniz işlerde yapıcı olursanız seçmenden size oy gelir. İzmir Büyük şehir belediye başkanıda bana göre başarılıdır. Ama seçtiği idari kadroları lütfen iyi irdelesin. Her partiye göre hareket eden adamlardan da hayır gelmez.

Yorumu oyla      14      6  
kurtarıcı 27 Mart 2015 Cuma 12:04

kardeşim bu zamana kadar ne yaptın hala kin kusuyorsun bu zihniyete ben bir dernek başkanı olarak ne oy verdiririm ne de verdiririm birde iyi tarafını konuş be kardeşim

Yorumu oyla      16      8  
YORUMCU BABA 25 Mart 2015 Çarşamba 18:14

İyide Kardeşim,Kurtarıcımız Senmi Olacaksın.Hayret Bir Şey Yahu!

Yorumu oyla      18      7  
baytak 17 Mart 2015 Salı 12:16

“AKP iktidar olursa çok acılar çekeceğiz” demiş. Doğru; AKP tekrar iktidar olursa; İSTİKRAR olmaz, ENFLASYON artar. DOLAR yükselir FAİZLER daha da artar. Ekonomik KRİZ olur. İş yerleri KAPANIR. İŞSİZLİK daha artar. KREDİ borcunuzu, Tüketici kredilerinizi ÖDEYEMEZSİNİZ. Evinize HACİZ gelir. En küçük bir sızlanman olsa HAPİSTESİN.

Yorumu oyla      22      14  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
Hayallerim bile realisttir!
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğunda 11. yılını dolduran Aziz ...
'Leydi değilsen, hiç şansın yok!'
CHP’nin İzmir’deki ilk kadın belediye başkanı ve milletvekili aday adayı ...
2018'de rafineri tamam, 2019'da...
Türkiye’de ve uluslararası arenada enerjinin güçlü oyuncuları arasına ...
 
Sertel'le yarışa Nietzsche yorumu: Amor fati!
Gönül Soyoğul sordu, önseçime girme tercihiyle dengeleri değiştiren Mustafa Balbay yanıtladı.
HDP olmasa, AKP İzmir’de 1. parti!
Gönül Soyoğul sordu, Alaattin Epözdemir merak edilen 'seçim' sorunlarını yanıtladı.
Ben Cumhuriyet'ten önce de vardım
Hanzade Ünuz Fark Yaratanlar’da sordu, tarihin canlı şahidi Ayşe Mayda anlattı…
 
Hamsi Finger’in yaratıcısı ekmek arası havyar yapacak!
Gürkan Gediz, bıkmadan usanmadan yeni girişimler peşinde koşan genç bir ...
İzmirli kırılırız demedikçe siyaseti düşünmem
EgedeSonsöz Sohbetleri’ne konuk olan usta gazeteci Uğur Dündar, Ümit ...
Şehir kurtaran kadın
Hanzade Ünuz, Fark Yaratanlar'da çevre davalarının vazgeçilmez avukatı ...
 
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
80’lik güzeller zamana nasıl ‘dur’ dediler?
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
En popüler üçüncü içecek
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Saltanat ve yağma kurumu olarak belediyeler (2)
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Bir Batı hikayesi
Muhittin AKBEL
Muhittin AKBEL
Analar ne yiğitler doğurmuş!
Çağdaş ÖZGÜN
Çağdaş ÖZGÜN
Fotoğraf: İnsanlığımızı yitirirken soytarıya mı dönüşüyoruz?
Kemal ARI
Kemal ARI
Atatürk'ü anlamak...
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Göztepe gün sayıyor!
İhsan Özbelge ÖZDURAN
İhsan Özbelge ÖZDURAN
Aklıma 'Doğan Kardeş' geliverince… 
Kemal ANADOL
Kemal ANADOL
Sandık tartışması...
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva