EGEDESONSÖZ- Gıda Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı İbrahim Uğur Toprak, SonSözTV'ye konuk olarak Gazeteci-Yazar Muhittin Akbel'in sorularını yanıtlayarak gıda sektörüne ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. Pandemi sürecinde tek yönlü beslenme alışkanlığının önüne geçmek gerektiğine vurgu yapan Toprak, 'Birleşmiş Milletler, 2021 yılını meyve sebze yılı ilan etti. Tek yönlü bir beslenme haricinde kendimizi ve hastalıklarımızı bilerek bir beslenme alışkanlığı kazanmamız lazım. Bu süreçte daha çok evde beslendik; vücut eskisi gibi enerji harcamadığı için kilo bazlı sıkıntılar çıktı. O yüzden bu süreyi daha dikkatli geçirmemiz gerekiyor. C vitamini bizim vücutta depolayamadığımız bir vitamin çeşidi. Her şeyi dozunda tüketmek lazım, C vitamin içerikli gıdaları da...' dedi.
KURAL DIŞI ÜRETİM YAPAN FİRMALAR DAHA SIK TEŞHİR EDİLMELİ
Türkiye'de gıda denetiminin yeterli seviyede yapılmadığını öne süren Başkan İbrahim Uğur Toprak, bu konuda şunları söyledi: 'Evet; bakanlık, kuralların dışına taşarak zararlı gıda ürünlerini piyasaya sunan şirketleri teşhir ediyor. Fakat 2020'nin Eylül'ünden beri, yani 6 aydır ifşa listesi yayınlanmadı. Bakanlık ilk ifşayı 2012 yılında yaptı ama ifşa sürelerinin arası çok uzun. İfşa etmek önemli ama tabii ki tek başına ifşa etmek yeterli değil. Sık sık bunu yaparsanız ancak teşhirin caydırıcılığı olabilir. İzmir açısından baktığımızda son 6 listede aynı isim yer alıyor; çünkü verilen cezalar yeterli değil. Aynı firmalar cezaları ödeyip devam ediyor. Mutlaka cezalar artırılmalı dedik. Bir dönem sayın bakan, gönlümüzden geçen bu, demişti. Üçüncü defa ifşa edilen firmanın sahibine hapis cezası getirilme kararı alındı ama o tarihten sonra bir ifşa olmadığı için hapse giren olmadı. Süreç, ne oldu, bilmiyoruz.'
7 BİN 150 GIDA KONTROL GÖREVLİSİ, AYNI FİRMAYI YILDA BİR KEZ DENETLEYEBİLİR
Bakanlıkta 7 bin 150 civarında gıda kontrol görevlisi bulunduğunu belirten Başkan Toprak, '7 bin 150'ye yakın gıda kontrol görevlisiyle, 1 milyon 300 bin denetim yaptık, deniyor. Ne yazık ki aynı şeyler olduğu için biz yine aynı şeyi söylemek durumunda kalıyoruz. Yaklaşık 2010'dan beri biz aynı şeyi söylüyoruz; bakanlık içindeki bu kadar gıda kontrol görevlisi sayısı yeterli değil. Çünkü Türkiye'de yaklaşık 700 bin gıda işletmesi var. 700 bin yeri 7 bin kişiyle sağlıklı bir şekilde denetlemek mümkün değildir. Yılda bir işletmeye bir kez, 1.5 kez ziyaret mümkün olabilir. Böyle bir denetleme ortamında halk sağlığını koruyamazsınız. Göreve çıkan arkadaşlarımız da pandemi döneminde risk altında. Merdiven altı işletmeler de mevcut ve buralarda darba varan şiddetle karşılaşıyorlar. Mutlaka gıda kontrol görevlisi sayısı artırılmalı. Mutlaka gıda mühendisi sayısı artırılmalı. Sayın Bakan'ın üçe beşe bakılmasın dediği ifadeler, kullanılmaması gereken ifadeler. 5996 sayılı yasayla 30 beygirin üstündeyseniz gıda açısından görevli birini çalıştırmak zorundasınız. Türkiye'nin yüzde 30'u demek bu. Biz bu yasa çıktığından beri o dönemde herkese projemizi anlattık. Gıda mühendislerimizi istihdam edin, atanmayı bekleyen bir sürü meslektaşımız var. Kendi sektörümüzde atanamayan demek yanlış bir ifade olarak gözüküyor, bu aslında atanmayan. Halkın alım gücü çok çok düştü. Bu nedenle gıda enflasyonu düşürebilirsek, taklit ve tağşişin önüne geçebiliriz. Kamuoyuna ifşa edilen firmaya, ilkinde para cezası kesiliyor, ikincide de para cezası, üçüncüde de farklı cezalar uygulanıyor. İfşa listeleri yayınlanıyor ama belli aralıklarla bakanlığın sitesinden siliniyor. Bizim bilmediğimiz taklit tağşiş ürünler raflarda olabilir. Yurttaşın alım gücü yok. Vatandaş sucuk alacak, mesela... Dana sucuğunu alamıyor, çünkü çok pahalı. O zaman, kanatlı hayvan dahil edilmiş sucuktan almak zorunda kalıyor' dedi.
AYÇİÇEĞİ ÜRETMEYEN ÜLKEDEN AYÇİÇEK YAĞI İTHAL ETTİK
Türkiye'de gıda enflasyonunun dayanılmaz boyutlara ulaştığına işaret eden Başkan İbrahim Uğur Toprak, bu konuda şu değerlendirmelerde bulundu:
'Ne yazık ki ülkemizde bir tarım gıda politikası yok. Biz bunu hep söylüyorduk, bakanlık da bizi raporunda onayladı. Tarım ve orman bakanlığının 2020 faaliyet raporunda bu belirtiliyor. Mehdi Eker'in ardından hiçbir bakan konu hakkında uzman değildi. Mehdi Eker, veteriner hekimdi sonuçta. Yönetenler, karar vericiler uzman değilse, uzun süreli bir politika oluşturulamıyor haliyle. Mutlaka bizim gıda egemenliğine dayalı bir politika oluşturmamız lazım. Yerli ve milli üretimin gerekliliklerini yerine getirmemiz lazım. Sıfır ithalat bekleyemeyiz ama biz kendi kendine yeten ülkelerden biriydik. Pamuğu geçtiğimiz yıl Yunanistan'dan aldık, buğdayı arpayı Rusya'da aldık. Ayçiçek yağını biz üretiyorduk, ayçiçeği üretmeyen ülkeden sıfır gümrük vergisiyle ayçiçek yağı ithal ettik. Fiyatı her yükselen gıda için yurt dışından ithal ediliyor ve bu da üreticimize zarar veriyor.'
PANDEMİ SÜRECİNDE AMBALAJLI GIDA ÜRÜNLERİNE İLGİ ARTTI
Son dönemde ambalajlı gıda sektörünün büyüdüğünü belirten Başkan Toprak, 'Gıdada bilgi kirliliği çok fazla. Aslında ambalajlı gıda, kötü ürün değildir, tam aksine gıda güvenliğinin sağlanabildiği bir alan. Bu pandemi döneminde bunların ne kadar gerekli olduğunu da anlamış olduk. Bazı ürünleri bazı korkulardan dolayı daha fazla aldık, makarna gibi, un gibi... Gıda hizmeti sektörü ise ne yazık ki büyük bir gerileme yaşadı. Ambalajlı ürünler 30 beygirin üzerindeki 10 kişiden fazla çalışanla üretim gerçekleşiyor ve denetleniyorsa güvenlidir. Ürün bazlı baktığımızda farklı olgular var. Bir ürünün raf ömrünü uzatmak için her zaman katkı ürünü katılmaz örneğin sütte pastörizasyon işlemiyle ömrü uzatılır. OHT sütte 4-6 ay ömür vardır ve katkı maddesi yoktur. E kodlu ürünü gördüğümüz zaman kullanılabilecek düzeyleri belirlenmiş demektir. O miktarlarda kullanıldığı zaman zararı yoktur; insan sağlığına uygun demektir. Türk gıda kodeksinin belirlediği sınırlarına güvenebiliyor. Kullanılmasına izin verilen miktardaysa sıkıntı yaratmaz' dedi.
TEMİZ VE GÜVENİLİR SUYA ULAŞMAK, HER CANLININ HAKKIDIR
22 Mart Dünya Su Günü'nün önemine değinen Gıda Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı İbrahim Uğur Toprak, belediyelerin, bir insanın ayda tüketmesi gereken belli bir miktarda suyu ücretsiz vermesi gerektiğini söyledi:
'Verilere baktığımız zaman 2030 yılına yaklaşırken, dünyada su sorunu giderek büyüyor. Üç tarafımız denizlerle çevrili olsa da Türkiye de ileride su kıtlığı tehlikesiyle karşılaşacak ülkeler arasında gösteriliyor. Sudan kar edilmesi çok yanlış, bunun önlenmesi lazım. Birleşmiş Milletler'in de ifadesiyle temiz ve güvenilir bir suya ulaşmak, bir canlı hakkıdır. Kamu da bunu sağlamakla mükellef. Bir insanın asgari geçimini sağlayabilecek şekilde, yani bir insan ne zaruri ne kadar su tüketebilir, bunu belirlemek lazım. Belirlenecek o miktarda suyu kamu, halkına ücretsiz vermeli. Belirlenen rakamın üzerindeki harcamaların parasını ödemeli. Bunu zamanında Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven yapmıştı; 10 metreküpe kadar suyu bedava vermişti halka. Bunu yaptığı için yargılanmıştı ama beraat etmişti. 2019 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından her 2.5 metreküp suya yarım metreküp bedava verilmeye başlanmıştı. Biz de İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Tunç Soyer'e konuyu ilettik, İzmir'de de benzer uygulama yapılmalı, dedik. Suyun tabii ki çeşitli etkenlerle ya da barajda kayıpları oluyor kabul; ama şu önemli; bu bakıştan bakarsak suyu bir ticari meta olarak görmüş oluruz. Bu da yanlıştır. Eğer kamuysak, bunu ihtiyaç olarak görmeliyiz. Bir bireyin ihtiyacı, bir metreküptür diyelim. Onun üzerindeki harcamayı ücretlendirirsiniz. Bu kural, İzmir'de de hatta Türkiye'nin her yerinde uygulanmalı. Bu yöntem, su israfını da önleyecektir. Buradaki esas tema, suyun bir insanlık hakkı olduğu ve kamunun bunu ücretsiz olarak sağlaması gerektiğidir. Özelleştirmenin önüne geçmek lazım. Bir zamanlar su istasyonları vardı İzmir'de, merkezi hükümet çeşitli söylemlerle bunu ortadan kaldırdı. O dönemin belediye başkanı da bunu kabul etti. Ne yazık ki farklı çözümler üretilebilecekken, Büyükşehir belediyemizin damacana su üretimi yaptığı bir tesis kuruldu. Büyükşehir şimdi damacanayla su satıyor.'
MİDYEYİ YEMEYİN, DEMİYORUZ; AMA YETİŞTİĞİ YERDEKİ SUYUN KALİTESİ ÖNEMLİDİR
Midye, tüketimi konusunda ünlü bir gurmenin 'Midye yiyeceğinize pil yiyin, daha iyi' sözünü hatırlattığımız Başkan Toprak, 'Evet; midyede ağır metaller yoğundur' dedi ve ekledi:
'Midye deniz suyunu süzer ve sünger görevi görüyor. Burada önemli olan şey; suyun kalitesi. Yetiştiği yerdeki suyun içilebilir nitelikte bir su olması lazım. Fazla tüketimi ağır metal zehirlenmesine de yol açılabilir. Midyenin üretilme aşamasında hijyenik şartların sağlanması ve üretildiği yerin sıcaklığı çok önemli. Her üründen belirli düzeyde tüketilmesi sıkıntı yaratmaz ama mutlaka güvenilir yerlerden temin edilmesi lazım. İşini layıkıyla yapan yerlerden aşırıya kaçmamak kaydıyla güvendikleri yerde tüketebilir vatandaşlar. Suyun özelliklerini bilmeden tam anlamıyla zararlı demek mümkün değil, içilebilir nitelikteki suda da kararında tüketmek gerekir. Midyenin yetiştirildiği yer çok önemli.'
GIDA İSRAFINI ÖNLEMEK PEKALA MÜMKÜN, AMA NASIL?
Gıda israfı konusundaki görüşlerini de aktaran Başkan Toprak, şu değerlendirmelerde bulundu:
'Gıda israfı konusunda söylenecek çok şey var. Kişi başı israf konusunda dünyada 3'üncü sıradayız. Gıda enflasyonunda da OECD ülkeleri arasında şampiyonuz. Olmamız gereken değil, olmamız gereken yerlerde ilk üçteyiz. Gıda atık ve kayıpları dediğimiz zaman, üretim aşamasına gıda kaybı sonraki aşama içinse gıda atığı diyoruz. Yüzde 40'ı, üretim aşamasında kaybediliyor bizde. Ürün daha hasat edilmeden önce kayıp başlıyor; hasat zamanında kayıplarımız oluyor. Üretim, depolama, taşıma ve tüketim kısmında her aşamada gıda atık ve kaybı yaşıyoruz. Bunu önlemek için çiftçilerimizin bilgilendirilmesi lazım. Çiftçinin ne ekeceğini bilmesi lazım, planlaması olması lazım. Kullanacağı gübreyi ve tohumu bilmesi lazım. Bunlar bilinirse en azından hasat zamanındaki kayıpları önlemiş oluruz. Tüketim aşamasında ise iş tüketicilere kalıyor. Mutlaka bir alışveriş listesi yapıp neye ihtiyacımız varsa onu almamız gerekiyor. Doğru depolama koşulları bilinmeli ve ihtiyaç oranında ürünleri almamız gerekiyor. Ekmek israfı yaklaşık 5- 6 milyon kadar. Bu büyük bir problem. Tavsiye edilen tüketim tarihiyle son kullanma tarihini bilmememizden kaynaklı sorunlar yaşanıyor. Son tüketim tarihi, o ürünlerin o tarih geldikten sonra kesinlikle kullanılmaması lazım. tavsiye edilen tüketim tarihi ise o tarih geldiği zamanda, o üründe sadece fiziksel olarak bir değişim olmuş demektir; örneğin bisküvi ise yumuşamıştır rahatlıkla tüketebilirsiniz demektir. Bunu ayırt etmek çok önemli. Bu ürünler üretilirken ister istemez bir sera gazı çıkıyor, bu israf olmasa aslında bu kadar sera gazı yayılmayacak. Biz dünyada 13 milyar insanı doyurabilecek kadar gıda üretiyoruz ama buna rağmen 9 kişiden biri yatağa aç giriyor. Bizim çöpe attığımız gıdayla aslında 850 milyon insanı doyurabiliriz. İstemediğimiz, yemeyeceğimiz ürünleri, önümüze gelmeden karar vermemiz gerekiyor. Porsiyonlar oluşturulurken ona göre belirtirsek baştan israf önlenmiş olur.'