EGEDESONSÖZ - Gıda Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Başkanı İbrahim Uğur Toprak, SonSöz TV'de, gazeteci yazar Muhittin Akbel'in sorularını yanıtladı. 30 Ekim depreminde, depremden en çok etkilenen Bayraklı'daki depremzedelere sunulan yemek hizmetlerinde kargaşa yaşandığını anlatan Toprak, 'İlk günden bu yana TMMOB'un İzmir'deki bileşenleri olarak sahadayız. Kendi raporlarımızı hazırladık. Başta Aşık Veysel Rekreasyon Alanı olmak üzere dört- beş yerde çalışmalar yaptık. Gerekli yerlere raporlarımızı ulaştırdık' dedi.

BÖLGEDE İÇME SUYU ARTIK KUTULARDA BARDAK OLARAK VERİLİYOR
'Yaptığımız açıklamada, depremzedelere verilen suların güneş ışığına maruz kaldığına dikkat çektik, tek kullanımlık ürünlerin dağıtılması gerektiğini söyledik. İlk günden itibaren büyük bir çalışma gerçekleştirildi. Dün alana tekrar gittik, suların artık karton kutularda bardak su olarak dağıtıldığını gördük. Yemekler için, 10 dereceyle 65 derece arası çok kritik sıcaklardır. Besin zehirlenmeleri, çoğu kez, bu kritik sıcaklıkların sağlanamamasından kaynaklanır. Sıcak tüketilmesi gerekenlerin 65 derece üstünde, soğuk tüketilmesi gerekenlerin 10 derece altında dolaplarda muhafaza edilmesi gerekiyordu. Biz gıda mühendisleri odası gibi odaların görüşlerinin alınması gerekiyordu. TMMOB çok sevilen bir örgüt değil maalesef. Koordinasyonun çok iyi sağlanması gerekirdi. Kamuyu yönetenlerin en büyük görevi, canlının hayatını, sağlığını korumaktır. Depreme hazırlıksız yakalanıldı ama biz önce bir giriş yaptık, daha sonra koşulları fotoğrafladık ve 23 maddelik bir rapor hazırladık. Oradaki gıda güvenliği, hızlı bir şekilde düzene sokulmalıydı. Olası bir durumda aynı şeyler yaşanmaması için bu öneriler ciddiye alınmalıydı ama hiçbir kamu kuruluşu bunları görmedi. Biz ilk günden beri sahadayız ama ne yazık ki önce tamam dediler, sonrasında inşaat mühendisleri odasının sahada çalışmaları engellendi; konuşmayın, yapmayın, etmeyin, diye söylediler. Biz doğru bildiklerimizi yüksek sesle söylemeye devam edeceğiz. Bizim için asıl olan şey, halkın sağlığı, güvenliğidir. Her odamız, İzmir halkının yanında olarak raporlarını hazırladı. Ne yazık ki burada İzmir'i bilmeyen insanlarla bu işi yaptılar. Tarım İl müdürlüğündeki en azından gıda ve ziraat mühendislerinin orada olması gerekiyordu.'

ÇOK BÜYÜK BİR DAYANIŞMA ÖRNEĞİ SERGİLENDİ, AMA...
'Deprem sonrasında kesinlikle çok büyük bir dayanışma örneği sergilendi. İnsan olarak ve İzmirli olarak mutluluk duyduk ama bunların koordinasyonunu sağlamak lazımdı. Karnımız doysun diye düşünüyoruz ama bu böyle olmamalıydı. Çadırlar kurulduğu anda beslenme alanları da sağlanmalıydı. Oradaki insanlar bir travma yaşadılar, uyku düzenleri yok, ısınma sorunları vardı. Dolayısıyla bağışıklık sistemleri zayıflamış ve olası durumda çok kolay zehirlenme yaşayabilirlerdi. O yüzden normal bir insandan çok çok daha dikkatli beslenmeliydiler. Barınma alanları oluşturulduktan sonra ilk anda Aşık Veysel Rekreasyon alanına gittik. İnanın orası, yemek dağıtım noktası, fuar alanı gibiydi. Ayşe Teyze, Ali Amca dönerini kesip getirmiş çok güzel ama hava sıcaklığı malum. Ya o dönerler bozulduysa? Bu afet yaz aylarında yaşansaydı, daha büyük sorunlarla karşı karşıya kalabilirdik. Oradaki insanların dolaşıp herhangi bir besine karşı toleransı, alerjisi var mı, diye kontrol edildiğini zannetmiyorum. Çölyak hastası olabilir, bu kişinin alacağı yemekte buğday, un var mı? Bunların her birinin beslenmesine dikkat edilmesi gerekiyordu. Girişten ve tuvaletlerden uzak bir noktada beslenme alanı olması lazımdı. Yardımlarımızı isteyebilirlerdi. İlk günden itibaren bunlar sağlanabilirdi. Beslenme kısmı, ayrı bir alana alınabilirdi. Hala sahada olmaya devam ediyoruz bir takım iyileştirmeler var ama hala eksikler devam ediyor. Aşık Veysel'de sadece Kızılay kalmış. Yemeklerin mutlaka Mobil araçlarla dağıtılması gerekiyordu. Daha derli toplu olması için Büyükşehir'in çalışması var, özel bir hastanenin otoparkında. Benmari sistemi orada da hala ne yazık ki yok. Soğuk dolap maalesef yok. Aşık Veysel'e gelirsek, hiçbiri yok. O alanda kaç kişi yemek yiyor, bilemiyoruz. Kapalı alan yok. Raporda şunu söyledik; yemeklerin bir yerde yenmesi lazım, çadırlara yemeklerin gitmemesi gerekiyor, artıkların hızlıca toplanıp imha edilmesi gerekiyor. İlk zamanlar kremalı pasta ve sütlaç dağıtıldığını gördük. Tamam olabilir, buradaki insanların enerjiye ihtiyacı var ama en azından daha geç bozulacak şerbetli tatlı tercih edilebilirdi. İnsanlar yemeklerini alırken pandemi koşullarına uygun değil. Bundan sonraki olası afetlerde senaryoya bunları yazıp dikkat etmemiz gerekiyor. Sıcaklıklara dikkat edilmediğini gördük; salçalı makarna soğumuş, masanın öteki tarafında kremalı pasta dağıtılıyor, bunların hepsi gıda zehirlenmesi yaratabilecek şeyler. Gönüllü insanların, AFAD'ın, Belediyelerin herkesin orada sağlığı tehdit altındaydı. Gıda zehirlenmesi yaşansaydı, orada seyyar tuvaletler yetersiz olduğundan, çok ciddi bir sağlık tehdidi olacaktı. İshal, kusma gibi vakalar görülebilirdi. Belki de bireysel olarak yaşanmıştır ama kitlesel olarak gıda zehirlenmesi vakası olmadı. Depremden kurtulan insanlarımızın gıda zehirlenmesi yaşamaması, tamamen şanstır.'

SON KULLANMA TARİHİ 2.5 YIL ÖNCE BİTMİŞ ÜRÜN DAĞITILDI
'Bizim insanımız yardımseverdir. Büyük bir dayanışma görüldü. Bu anlamda şunun yapılması lazımdı; AFAD ve Büyükşehir birlikte çalışıp; en azından beslenme konusunda Büyükşehir Belediyesinin denetimden geçirerek yemekler verilmeliydi. Herkes bir şeyler yapmaya çalıştı ama bunun bir koordinasyonu yoktu. Herkes Aşık Veysel'e yönlendirilmemeliydi. 'Abi niye dışarıda yemeğe para verdin, burada bedava yeseydin' diyenleri gördük, duyduk. Diğer çadır bölgelerindeki insanlar ne yapıyordu? Yiyeceklerin üstü açık, yıkandı mı bilmiyoruz. Ekmekler açık ayrı tezgahta; ayranlar yerde duruyor. Bunlar hepsi ayrı bir sorun. Bunların koordinasyonu tek merkezden sağlanmalıydı. Bizler ve Tarım Orman Bakanlığı'ndan eşit bir şekilde tüm alanlara güvenli gıda sağlanmalıydı. Son tüketim tarihine dikkat edilmeliydi. Evet; son kullanma tarihi 2.5 yıl önce bitmiş bir ürün dağıtıldı. Ne yazık ki bunun böyle olacağı belliydi. Çaydır, ne olacak, mantığı olmaması gerekiyordu. 'Çok zor dönemler geçirdik, hızlı gelişti, önlem alamadık, gözden kaçmış' gibi bir söylem, doğru değil. Çünkü bu olay depremden 2 hafta sonra gerçekleşti. Gönderdiğimiz raporların incelenmesi gerekiyordu. Hala resmi bir açıklama görülmedi kurum tarafından. Hiçbir şey zaten sorumluluğu üstünden atmaya yetemez. 'Bizim değil, bir yardımseverin gönderdiği şeylerdi' deme gibi hakkınız yok. O alana gelecek gönüllülerin eğitilmesi, gerekli denetimlerin yapılması lazım. Son tüketim tarihini kontrol etmek sorumluluğunuz. 4.5 sene önce paketlenmiş, son kullanma tarihi 2.5 yıl önce geçmiş. Hangi koşullarda saklandı bilmiyoruz. Evet, son kullanma tarihi geçmiş çaydan zehirlenme olmadı ama bu ürün çay değil, süt, ayran olabilirdi. O zaman hazırlıksız yakalandık, insanlar iyi niyetliydi diyebilir miydiler? Gıda zehirlenmesi vakasını, kitlesel anlamda duymadık ama insanlar bireysel olarak bunu yaşamış olabilir. Olmaz ya da olmuştur, diyemeyiz ama ihtimal dahilinde. Çok şükür ki kitlesel anlamda bir şey yaşamadık. Gıda zehirlenmesinin yaşanmaması büyük bir şans.'

GIDA VE SU TEMİNİ KONUSU, BİR CÜMLEDE GEÇİYORDU
'Deprem Master planında gıda ve su temini konusu, tek bir cümlede geçiyor. Bunun açılması lazım; nasıl olacak? Bizlerden nasıl destek alınacak, gibi. Ne yazık ki bunun nasıl yapılacağına dair hiçbir şey yok, daha çok detaylandırılması lazım. Büyükşehir Belediyesi ile diyaloglarımız çok iyi durumda. Önerilerimizi ciddiye aldıklarını düşünüyoruz. Bu talebimizin daha geniş kapsamlı ele alınacağını umuyoruz. Biz hazırladığımız raporları Büyükşehir, AFAD, Valilik ve ilçe belediyelerine ilettik. Biz elimizi taşın altına sokmaya hazırız. Bize gelen ürünleri Tepekule'de toplayıp dağıtımını sağladık. Çocuklarımıza oyun alanları kurduk. İzmir'deki tüm TMMOB bileşenleri olarak depremin 3'üncü saatinden itibaren sahadaydık. Hala daha sahadayız. Büyükşehir'in de bizimle çalışacağını düşünüyoruz.'

7 BİN KİŞİYLE 700 BİN FİRMAYI DENETLEMEK MÜMKÜN DEĞİL
'2012 yılında bakanlığımız taklit ve tağşiş gıdaları ifşa etmeye başladı. İlk ifşa ve ikinci ifşa arasında bir buçuk sene vardı. Bu bilgiler alınır alınmaz ifşa edilmesi lazım, bu ürünler toplatılsın, dedik. Ne kadar ürün toplatıldı, imhası nasıl oldu, açıklansın, dedik ama olmadı. Cezalar caydırıcı değil. Son altı ifşa listesini açın bakın, aynı firma var. Demek ki o zaman cezalar caydırıcı değil. Biz dedik ki, siciline işletin hatta hapis cezası verin. O zaman bakanlık gönlümüzden geçen hapis cezası, dedi. Nitekim geçen ay cezalar artırıldı. Bakanlığın geçen yılki denetim elemanı sayısına baktığınızda 7 bin 4 kişi var. Tamamı denetime çıkamaz. 700 bine yakın firma var. Bakanlık 1 milyon 200 bin denetleme yaptım, diyor. Bu yeterli değil. Yılda 1 kere denetim yapmak, hiçbir şekilde yeterli değil. Gıda kontrol görevlisi arkadaşlarımız hakkıyla görevlerini yapıyorlar ama ne yazık ki tehdit edildikleri bile olabiliyor. Sosyal güvenceleri ve özlük hakları iyileştirilmeli, sayıları artırılmalı. Bakanlığımızın daha fazla mühendis istihdam etmesi gerekiyor. Bir bakan kalkıp da üçe beşe bakmayın, gidin özel sektörde çalışın, derse, bu işler olmaz. Birçok meslektaşımız, yeter ki iş bulayım, asgari ücretle çalışayım, mantığında. Taklit ve tağşişin bir diğer boyutu, ekonomik boyut. İnsanlar neden bu ürünlere yöneliyor? Asgari ücret, açlık sınırın altında. Çoğumuz açız, hepimiz yoksuluz, gibi bir durum var. En yüksek harcama barınma, sonra da gıda. Sürekli artan bir gıda enflasyonu var ve bu halkın bütçesinde oldukça yıkıcı bir etki yaratıyor. Yurttaşın alım gücü artırılmalı. Bu sağlandığına insanlar kalitesiz ürüne yönelmeyecek. Devletin bu noktada asgari ücreti, açlık sınırının üstüne çıkarması lazım.'

MERDİVENALTINDA ÜRETİLEN İÇKİNİN ÖNÜNE NASIL GEÇİLİR?
'Merdivenaltı altı üretilen içki yüzünden 92 kişi hayatını kaybetti. Bu acı sonun en önemli sebebi, yüksek vergilerdir. Alkolle mücadelede eğitim üzerinden gidilmeli. Fiyatını artırarak olmaz. ÖTV üzerine KDV ekleyerek olmaz. Kesinlikle meşru değil merdivenaltı üretim ama alkol tüketimi ve satışı yasal ama devletin bunu denetlemesi ve makul seviyelere çekmesi lazım. Bir çeşit taklit ürün oluyor. Etil alkol, metil alkol, gliserin gibi ürünler katıp üretiyordu. Dolayısıyla buna bakmadan bu işi yapıyordu. Bir ürün satılıyor 200 liraya, öteki taraftan 100 liraya üreten var. Buna bakmadan alan restoranlar var. Ekipler, merdivenaltı üretim yapanları, görebildikleri, tespit edebildikleri yerleri kapatabilirler. Denetime çıkan arkadaşların sayısı yeterli olmadığı için, gözden kaçan yerler var. Yasa şöyle diyor; üretim kapasitesi 30 beygir ve üstündeyse, 10 personelden fazlası çalışıyorsa, 5996 kanuna göre gıda bölümü konusunda eğitim almış birinin çalıştırılması gerekiyor. 10 personelin altında yüzde 70 işletme var ve bir gıda mühendisi çalıştırmak zorunda değil. Biz mühendisler olarak yetkilendirilmiş gıda danışmanı projemizi bakanlığa sunduk, devlet yürürlüğe koysun ve mühendis arkadaşlarımız, veteriner arkadaşlarımız hizmet etsin. Haftada 5 yere baksa bir kişi, çok büyük bir sorun önlenir ama önerimiz dikkate alınmadı. Bu da liyakati getiriyor. Tarım bakanlarından Mehdi Eker veterinerdi. Onun dışında, mimar, doktor, tarım bakanlığı yaptı. Şimdiki bakanımızın da gıda ile ilgisi yok. Bu yüzden bizi anlamakta zorlanıyorlar.'

VATANDAŞLARA ÇOK ÖNEMLİ TAVSİYELERDE BULUNDU
'Vatandaşlarımıza önerilerim var. Mutlaka bir ürün alırken etiket okusunlar. Onay numarası var mı, kontrol edin; yoksa Alo 174'e bildirim yapın. Tavsiye edilen tüketim ve son tüketim tarihlerini mutlaka okusunlar. Dışarıyla teması mutlaka sadece bir kişi yapsın. Alınan ürünleri yıkamak yerine pandemi sürecinde bir bezle silip öyle kullansınlar. Sabunlu yıkamalar sıkıntı yaratabilir. Gıda bilimi konusunda eğitimsiz birçok kişi söylemlerde bulunuyor. Mesleğimizin ismini değiştirmek isteyen kişiler bile çıktı. Takipçi sayısını artırmak, müşteri sayısını artırmak adına gıdaya ve gıda mühendisliğine ait söylemlerle haddi aşanlar var. Halkın ve yurttaşımızın doğru bilgilendirilmesi gerekiyor.'